www.google.com.tr

enerji içeceklerinin ana maddesi olan taurin'i toz halde su ile alabilirsin, tatsız bi şeydir, spor yapanlar için supplement olarak satılıyor.

Matcha.

Elma

Yesil cay

Elma +1, bir de uyku açmasa da ayakta tutması için bol su içilebilir, çiş getiriyor uyuyamıyorsun.

Bir de kahve içmeyenler için ginseng ve orzo kahveler var, kahvesiz kahve, nasıl oluyor bilmiyorum tam olarak. Orzo sanırım kafeinsiz ama ginseng enerji veriyodur.

İçecek değil de biberiye spreyi vardı bir arkadasta bu amaçla kullandığı, ben de denedim öneririm. alerjik tepkiler geliştirme ihtimalin yoksa aktarlara bir bak bakalım bulursan, yüzüne sikiyorsun gözlerini kapatıp.

kolayla kahveyi karıştırıp içiyorum ben sınav zamanı lazım oldugunda.

otobüs şöförleri soda ile karıştırıp içer nescafeyi.

arkadaş kolayla karıştırmış. demek bir bildikleri var.

Sehir?

Istanbul- Capa´da iyi arastirilip kisa surede hastaligin adi konur.

Ankara: Hacettepe´de Rana Hoca var, ozel muayenesi de var kisa surede ulasilabilir. Baskent´in de norolojisinde MS-MG uzmanlari var. Isim yazabilirim ozelden.

Evet capayi ben de okudum. Alayım bı randevu. İstanbul'dayım. Teşekkürler.

ilk 6 aydan sonra almanya’da türk ehliyetiniz geçersiz oluyor, yani ya türk ehliyetinizi vermeden sıfırdan alman ehliyetine başcuracaksınız, ya da türk ehliyetinizi alman makamlarına verip alman ehliyeti alacaksınız. son söylediğim daha ucuza geliyor.

yalnız iki durumda da hem teori hem de direksiyon sınavına girmeniz gerekiyor eğer son birkaç sene içinde yasa değişmediyse, ki sanmıyorum değiştiğini.

eğer isterseniz türkçe olarak da girebiliyorsunuz teori sınavına.

başarılar.

Çipli ehliyetiniz olması burada hiçbir şey ifade etmiyor, eskisi gibi 6 ay kullanabiliyorsunuz ve sonra sınava girmelisiniz.

Yazılı sınava başvuracaksınız, herhangi bir kurs yerinde kayıt yaptırabilirsiniz, birçok dil seçeneği de var. Yazılı sınavı geçince, Türkiye'dekine göre çok daha ayrıntılı bir sürüş sınavına gireceksiniz. Bu sınavdan geçebilmeniz için, kurslardan birkaç saat direksiyon dersi almanız önerilecek. Zorunda değilseniz, aslında sadece sınavlara girip ehliyetinizi alabilirsiniz.

Birkaç yere gidip fiyat almanızı öneririm. Size zorla 20 saat direksiyon dersi vermek isteyen yerlerden uzak durun. Hepsi Türk zaten kurs işletmecilerinin, bir zorluk çekmezsiniz bu süreçte.

Bir arkadasim blogunda tam olarak bunu yazdi:

hayatveseyahat.com

Yanlis bence. Gozeneklerini tikiyorsun, yikamiyormussun bir de. Su bazli urun kullan madem.

güneş kremi gözenekleri komple tıkar. enazından geceleri yatmadan yüzünü sabunla yıka. sonra da bir güzel su bazlı bi nemlendiriciyle sabaha kadar dinlendir.

Rossmann'in ürünleri genelde vegan, doga dostu ve fiyat performans açısından oldukca iyi ürünler. Güneş kremini kullanmadım, bilmiyorum ama perfectum'un dediği gibi su bazlı olan çeşidine bakabilirsiniz.

5-6'dan sonra güneş kremi sürmenin pek bir esprisi yok bence. Sabah sürdükten sonra gün içinde vaktiniz varsa yüzünüzü iyice yıkayıp 2-3 gibi son kez yenilemeniz yeterli olur.
Akşamları mutlaka bir jel ile yüzünüzü iyice yıkayıp nemlendirin. Sabah kalkınca yine jel ile yıkayıp kremi öyle sürün. (Sanırım erkektiniz, bu yüzden tonik vs kısmını es geciriyorum) Aksi takdirde güneş kremi ciddi olarak gözeneklerin tıkanmasına neden oluyor.

sürekli güneş altında değilsen yenilemene gerek yok bence. yeniliyorsan da mutlaka yıkamalısın. hadi gün içi dışarda fırsatın olmuyorsa bile akşam yıkamadın nasıl yatıyorsun ya?

Ürün icin bio-yag kullaniliyor yazilmis, evet dogru ama ürün kendisi kimyasal bazli ve sadece icinde bazi dogal yaglar var. Ne kadar vegan, doga-dostu vs. dese de, icinde mikroplastik var. Almanya´da yapilan testlerde, tüm kimyasal bazli günes kremlerinde mikro-plastik cikti. Bulabilirseniz mineral bazlilara gecin.

Ki mineral bazli olsa da tende katman katman birikiyor gun icinde yenilerseniz. Yatmadan kesin iyi bir dus almak gerek.

Tonik, nemlendirici, peeling, yüz maskesi kullanıyorum. Cinsiyete mal edilmemeli bunlar :)

Bakımlı olmak istediğimden değil de mecbur kaldım. Yoksa hoşuma gitmiyor.



2-3 dakika çıksam bile yüzümde o yanmayı hissetmek hoşuma gitmiyor.


10 dakika kalınca kızarıyor zaten.

Sorun acıması değil. Kızarması gösteriyor ki deride bir şey oluştu ve tepki veriyor. Derinin bu tepkiy i vermesini istemiyorum.

5-6 sonrası da güneş yakıyor fena aslında. Bİr kaç kez sürmedim o saatlerde, bir şey olmadı aslında. Artık akşam sürmüyorum.


nemlendirci olarak su bazlı şunu kullanıyorum

www.rossmann.de

Hİç hoşuma gitmiyor yüzüme bu tür şeyler sürmek de ozon yüzünden gelen güneş ışınları falan filan :(

Şurdan önerisi olan var mı peki güneş kremi için, saydıklarıma uygun

docs.google.com

Eco alın rahat edin. 100 ml. bir koca sene gidiyor zaten: www.yasamdukkani.com.tr

Daha önce başka bio bazlı vegan markalar kullandım, hepsinde emilim sorunu vardı, eco zaten testlerde de en başarılı ürün çıktı.

Bizim evdeki kemal kükrer.

Annem neredeyse tüm temizlik aşamalarında kullanıyor. Bulaşık makinesinde, bazen çamaşır makinesinde, toz alırken, yerleri silerken vs. Sirkeyi boşalan camsil şişelerine doldurup mutfakta tezgahta tutuyor.

Bana da alışkanlık oldu dışarıdan gelip ellerimi yıkadıktan sonra kuru ve temiz beze sirkeyi sıkıp telefonumu siliyorum.

En son 18-20yil once falan tatmistim cocukken. Bizim eve girmez.

Sirke giren eve doktor girmez.

Hiçbir şekilde tüketmiyorum.

Ama ilk entry sayesinde bayağı aydınlandığımı söyleyebilirim :)

Marketlerde satılanları sanayi tipi sirke. Asitle 2 dakikada yapılıyor ve içerseniz ya da yemeklere katarsanız suni asitli olduğu için diş minelerinize, mide ve barsaklarınıza zarar verir. Kendiniz evde yapar ya da ev yapımı doğal sirke satan markalardan birini alır da içerseniz aradaki farkın ne kadar çok olduğunu anlarsınız. Doğal olan yani 15-20 günde fermente olarak üretilen sirke midenize zarar vermez, hazımsızlığa, kabızlığa iyi gelir. Ben bir markanınkini severek kullanıyorum ama reklam olur diye söylemem. :)

Elma sirkesini salatalarda kullanıyorum. Üzüm sirkesini yemeklerde kullanmıyorum artık. Beyaz sirkeyi de bulaşık makinasında parlatıcı olarak kullanıyorum.

Sağlıklı bit sirke yapmak istiyorsanız:
Deterjansız,kaynatılmış büyük cam kavanoz(lar)a , asla ekşi değil, tatlı kırmızı,yarasız elmaların ister kabuklarını,ister tamamını, kavanozun yarısını dolduracak şekilde doğrayın,diğer yarısına içilebilir su ekleyin.. çabuk mayalanması için 4-5 tane nohut atın içine..1 tatlı kaşığı şeker ekleyin bakterilerin hızla çoğalması için.. kapağını kapatmayın tülbent veya bir kumaş parçasıyla kapatın..20 gün boyunca hergün tahta kaşıkla karıştırın.. 21.gün sirkeniz hazır..

Organik sirke kullaniyorum, jelatinsiz ve camda satiliyor.

Cok nadir saclarima kullaniyorum, son durulama suyuna biraz katiyorum. Onun disinda evde mayonez yaparken, kirmizi/beyaz lahana salatalarinda kullaniyorum.

Temizlikte asiditesi daha yuksek olan bir sirke kullaniyorum.

Meyve sebze yıkarken kullanıyorum ve çamaşır yıkarken makineye koyuyorum. Ev temizliği için ise beyaz sirke denilen sirkeden kullanıyorum.

Elma sirkesinin çok sayıda faydası olduğuna inananlardanım. Faydaları neler diye soranlar googleda güvenilir kaynakları tarayabilir. Son yıllarda gerçek sirke yapan markalar çoğaldı. Nahita, Şerife Ana, Yedier bunlar aklıma gelen ve sık aldığım markalar. Markasız olup çok beğendiğim sirkeler de var. (Merdiven altı muamelesi yapılacak bir durum yok. Doğru elmanın, doğru kapta, doğru nem ve ışıkta, gerekli zamanlamada fermantasyonudur sirke.) Hatta elma sirkesi en son öyle bir misyon üstlendi ki sizinle de paylaşayım. Evde beslemeye başladığımız yavru kedide mantar problemi oldu. İnternetten işin ciddiyetini okuyunca kedi sahiplenmede acemi bir aile olarak panikledik. Veterinerin verdiği kremi sürmeden önce mantarlı bölgeyi elma sirkesi ile temizledik. Ve mantar büyümesi duraklayarak birkaç günde iyileşme sürecine girdi ve geçti.

İkinci entrye binaen; sirke saçları yumuşatır, ipek gibi yapar, yağlanma ve kepeği önler. Şampuanı kullandıktan sonra en son durulanmadan sirkeyle saçlara masaj yapın ve durulayın farkı göreceksiniz.

evde yapıyorum ama evde zor oldu. bağ evimiz var orda babam ilgilendi. her salata yapışımda yeşillikleri dezenfekte etmek için kullanıyorum.

elmaları kesip cam kavanoza koy içine nohut at. ağzını tülbentle kapat hava alsın fermantasyon için, arada kontrol et. olduğunu anlarsın. ancak evde zor oluyor üstü sineklesin falan diyorlar.

sirkeden nefret ederim, sirke giren eve bruce girmez.

doktorun onerdigi bir kadindan aldim gecen. ev yapimi. sirkeye asitli geldiginden dolayi pek yanasmayan biriydim ama bu bambaska. doktor tavsiyesi ile sabahlari ac karna 2 yemek kasigi iciyorum.
mantara da iyi geliyormus doktorum oyle dedi.

@acemi, elmanin ya da elma suyunun organigi olmuyor, oyle mi? Cok ilginc gercekten. Mesela su ve benzerleri de mi asidik asit ve su karisimi? www.amazon.de

Elma suyundan fermante edilmis sirke var piyasada. Hatta bazi markalar uzerlerine yaziyorlar kac ay/yil bekletilerek yapildigini.

Olabilir tabi. Ama bu durumda aile birlesimi icin isvicreye basvurmaniz lazim.

Oturum ve çalışma izni konusunda sorun yaşamazsınız da sadece almanca öğrenip bir sene içınde ise başlama kısmı teknik olarak mümkün olabilse de pratikte pek işe yaramayabiliyor. Mesleğiniz, bitirdiğiniz universite vs bu konuyu etkileyen faktörlerden. Isvicre'ye sonradan gelen kaç kişi gördüysem denklik için alttan ders alması filan gerekti. Ya da önce master yapıp sonra ise başladı. Özellikle belirli bölümlerde yeterlilik sinavi yapıyorlar. Bu arada nişanlıniz kendi universitesine durumunuzu anlatıp ne yapmanız gerektiğini sorabilir; onlar daha detaylı bilgiler verirler.

evet haklısınız. Şu anda paramedik olarak çalışıyorum. Devlet memuruyum.Orada ilk sene mesleğimi yapmayı düşünmüyorum. Zaten imkansız.İlk seneler bir yerlerde vasıfsız olarak çalışmak zorunda kalacağım.. Bu süre zarfında hem dilimi daha iyi geliştirir, hem de lisans için bir üniversiteye başvurumu yaparım diyorum.. hemde mesleğim için gerekli denkliği sağlarım düşüncesi var.Her ne kader burada almanca öğrenmeye çalışsamda, bu beni bir yerlere tanımayacak orada.. bunu biliyorum. Şu anki seviyem başlangıç seviyesi..Bilmiyorum hiç kolay işler değil bunlar

almanca öğrenmen bir şey ifade etmiyor zaten. isviçre'de bambaşka bir dil var.

Bu konuda bilgi alacaginiz yer - www.ch.ch

Burada en büyük sorumluluk esinizin. Bilgiler, islemler her sey Almanca olacagi icin onun ugrasmasi gerekiyor. Sadece Lisans egitimi nedenli bir aile birlesimi soz konusu mu acaba Isvicre´de? Bunu arastirmasi gerekiyor, cunku kendisi de orada yabanci ve gocmen burosuna kendini kaydettirecek.(www.ch.ch)

Aile birlesiminde onemli olan sey, kendinizi nasil finansa edeceginiz? Esiniz sizi finansa edecekse, nasil edecek, bunlari belgelemeniz gerekiyor. Almanya´dan cok daha fazla ugrastiracak sizi orada oturum almak. Kendisi en yakin sürede Isvicre Gocmen Burosu ile iletisime gecsin.

teşekkürler bilgiler için..Dediğin çok doğru orada bambaşka bir dil konuşuluyor..Ve tüm sorunların çözümünü dile odaklanmak ne yazık ki birşey getirmiyor..Ve teşekkürler bu linkler için..biraz inceleme imkanım oldu ve faydalı bilgiler var.. Anladığım kadarıyla evlendikten sonra Alman vatandaşı statüsünde bazı şeyleri yapmak daha da kolaylaşıyor. bunun için bir kaç yerle görüştüm.Bazısı 3 yıl bekledikten sonra alman vatandaşı statüsünde değerlendirileceğimi söylerken bu işler için, diğerleri evlenir evlenmez vatandaşlıktan doğan haklarla bu işleri yürütme fırsatım olacağını söylediler.. evet ortada büyük bir belirsizlik var.. Ama umarım çözülecek

gereksiz,

onun yerine günlük meyve tüketmeye çalış.

Bence gerek yok.
Kullandığım dönemler oldu ama fark edilir bir değişiklik yaşamadım hiç.

Doktorum yaptığı testlerden sonra değerlere göre vitamin verdi haftanın 5 günü kullanıyorum, psikolojik de olabilir ama faydasını hissediyorum.

Bence herhangi bir takviyeye ihtiyaç duyuyorsan doktora gidip test yaptırabilirsin.


neferkittyy'nin cevabından sonra ek;
Tam olarak dediği gibi işledi bende süreç.
Beslenme düzenim bozukken ve sağlıksızken düzenli olarak Supradyn All Day kullandım sonuç yukarıda yazdığım gibi oldu.
Diyetisyenim test sonuçlarına göre diyet listemi yazıp ek vitaminleri de verince her iki taraftan da desteklemiş oldum ve faydasını gördüm.

Genel olarak çöp beslenilip o vitaminlerden nasılsa alırım düşüncesi olursa hiçbir faydası olmuyor. Sağlıklı beslenince de gerek kalmıyor ama b12, omega 3, demir ve d vitamini gibi temel vitaminlerin seviyesine bakıp ona göre takviye almak gerekebiliyor. Alınan vitaminlern hiçbir faydası olmadığına dair çalışmalar mevcut en önemlisi beslenme yoluyla alma. Demir emilimi çok çabuk etkilendiği için demir depoları düşebiliyor en iyisi test yaptırmak.

B12 çok üstüne düşmüyorsan gıdanın şart veya alsan iyi olur. Tesettürlüysen D vitamini de şart.

Bunun dışında dengeli beslendiğin sürece, düzenli olarak meyve tükettiğin sürece alırsın vitaminini. Ayrıca az pişmiş sebze de tüketmeye özen göster.

Pharmaton benim var olan enerjimi de aliyor direkt uyuyorum

Eksiklik varsa da vitaminler işe yarıyor mu onu merak ediyorum ben de. An itibariyle çinkom, demirim, d vitaminim düşük, b 12 de iyi sayılma düşük olmasa da, ama bunların hepsinin birarada olduğu vitaminler nasıl işe yarıyor, demir alımı çinkoyu düşürüyor, demirim emilimi zaten bir olay, böyle birarada işe yarıyor mu hakikaten?

b12 vitamin degil esasen, bakteri. Bagirsakta bir miktarini üretiyoruz, kalanini disaridan almak gerekiyor. Bunu hayvansal gida tuketenler, hayvanlara verilen ek gida takviyesi yoluyla aliyorlar. Ya da B12 hapi, ignesi, b12li müsli, dis macunu kullanarak takviye ediyorlar.

En iyisi cok ayrintili bir test yaptirmak, yilda bir kez. Buna gore de takviye almak. Pharmaton vb. multivitaminler "genelde", herkesten duydugum kadariyla, istah aciyor. Gereksiz kilolar aldiriyor, kullanacaksaniz buna dikkat edin.

Bagirsak florasini yeniden duzene sokmak icin, probiyotik kullanilabilir yilda birkac ay. Ben vegan oldugum icin doktor gereksiz gormustu ve kullanmayi birakmistim.

Beden disaridan takviyeye alisir mi, bilemiyorum. Bu konuda bir sey okumadim.

tam göremedim ama tabeladaki yazıdan güneydoğu asya olduğunu tahmin ediyorum, buna bağlı olarak o kadar kocaman meyve durian olabilir gibi

edit: www.google.com.tr

ağacı ve meyvesi böyle görünüyor. O mu diye bakabilirsiniz.

cok net degil ama mango veya papaya gibi duruyo. gerci onlar daha yumusak olur yere dusunce parcalanmasi gerekirdi.

Mango değil, durian olabilir.

ismi Jackfruit, en buyuk agac meyvesi

"mesela türkiye'de zenginlik ne derseniz güzel bir araba ve ev derler. iphone derler."
"Türkiye'de 7-8-10 bin lira kazanan insan abd'de asgari üretlinin yaşadığı hayatı yaşıyor."

kardeş sen nerede yaşıyosun? bu söylediklerinin ikisi de yanlış. TR'de 10 bin kazanmak zenginlik değildir ama rahat bir hayat yaşayabilirsin bugünkü enflasyon ile sabit olacağı düşünülürse.

diğer taraftan zenginlik böyle bir şey değil. 1 milyon tl değerinde evi olan adam zengin mi yani? sanmıyorum.

tabii zenginlik değil biliyorum. düzeltcektim uzun diye soru üşendim :D ama demek istediğim şu. türkiye'de birçok insanın en büyük hedefi bir ev ve araba. gördüğüm kadarıyla bunların birçoğu yurtdışında daha kolay ulaşılır şeyler. birçok insana şu kadar paran olsa ne yaparsın desen bmw alırım der. merak ediyorum abd'de mesela ayda 3k kazanan insanla 10-20k kazanan insan arasındaki fark ne? yoksa 1 milyon dolar kazanan insan zaten heryerde zengindir ve kafasına göre yaşar. arada ciddi fark vardır.

vallahi ben yurtdisinda zengin gibi yasiyorum. her gun steak yesem butceme zarar gelmez. siradan da bir is yapiyorum.
oyle maalesef. satin alma gucleri arasinda cok var. vergiler de cok yuksek turkiye'de. turkiye'de luks olan bir cok urun, gelismis ulkelerde normal.
yani converse'i amerikada fakir zenciler giyiyor geyigi yalan degil.

Ev sahipligi ile zenginligi oranlayacaksak Avrupa icin en zengin ulke romanya, en fakiri de Isvicre

www.statista.com

amerikada çok büyük şehirler dışında 1000-2000 dolar vererek, bahçeli otoparklı müstakil evde oturabilirsiniz. türkiyede 1000-2000 tl ile en iyi ihtimalle 3+1 apartman dairesinde oturursunuz.

amerikada 3000-6000 dolar arasına orta halli araba alırsınız, amerikada aldığınız o orta halli araba türkiyede minimum 50 bin tl dir.

daha da söyleyeceğim bir şey yok hakim bey.

İşe yarar bir mesleğin yoksa aynı hayatı yaşarsın. Kalp cerrahı, beyin cerrahı falansan git bence. Diğer türlü garsonluk yaparak erkenden ölür gidersin.

Bu arada 350 bin dolara türkiyede de öyle bir ev alınır.

Yurt dışından kasıt Batı Avrupa veya ABD/Kanada mı? Öyle olsa bile, bu ülkelerdeki orta sınıflar arasında da dağlar kadar fark var.

Türkiye'de herkesin iyi kötü evi, arabası ve hava attığı bir telefonu var. Ama bankaya da ömür boyu kredi borcu var.

Bence karşılaştırmalarınız çok sağlıklı değil. Gideceğiniz yeri belirleyip, oranın şartlarını araştırın.

Sorunuza cevap: Tanıdıklarımdan çok zengin diyebileceğim bir kişi var, bir mimar. Onun da şarap mahzeni var, sürekli kutlamalar düzenliyor, lüksü bayağı seviyor, ayakkabı yaptırmaya başka ülkeye gidiyor. Ortalama insan yaşamından farklı bayağı yaşam standartı.

Alım gücü yüksek olduğu için tabii ki, Türkiye'dekinden birkaç tık önde orta sınıfın yaşam şartları. Ama parayı bulan genelde gidip ev almıyor ya da direkt arabasını değiştirmiyor.

abi bu ne sen hayatini maddiyata gore kurmusun..

bence insanlarin zenginlik yorumuna degil kendi zenginlik yorumuna bak

mesela bence kira+tabanvay, tek derdi sokaktaki ampulunun patlamasi olan ulkede yasamak bu 10.dunya ulkesinde yasayip ev+araba sahibi olmaktan cok daha iyi

insan gibi yasamak zenginlik artik

seyahat ediyorlar, koleksiyoncu oluyorlar, torun veya çocuk yetiştiriyorlar, derneklere bağış yapıyorlar yine seyahat ediyorlar.

yani zenginlik demeyim ama orta sınıflık. türkiye'de orta sınıf olabilmek için bile çok çalışmanız gerekiyor. mesela türkiye'de 15k kazanan bir doktorun alım gücü amerika'da 2k kazanın insanın alım gücüne eşit birçok alanda. bu ülke hayallerimizi bile kısıtladığı için bu ülkede kurduğum tüm hayallere amerika'da 2-3k lık kazançla ulaşabiliyorum. :D o yüzden devrelerim yandı 20k kazansam ne yapardım diye. çünkü bu ülkede bmw 520 zenginlik göstergesi. ama esasında 40-50 bin dolarlık araba.

amerikada iyi bir yaşam için yıllık en az 80-90 bin kazanmak lazım.
Karmasik vergi sistemi, fakire bakmayan saglik sistemi, hapise girmenin cok kolay olmasi, ayrica evler hic de oyle ucuz degil. zillow’daki ucuz evler ya sehrin cok disinda, ya da maintenance’i zor evler.

yani amerikada araba elektronik ucuz ama kalifiye biri degilsen hayat hic de kolay degil.

kuzey amerika icin:

1 - zenginlik gostergesi sik ve pahali yerlere tatile gitmek, pahali hobiler (gun asiri golf oynamak, birkac tane klasik araba sahibi olabilmek) gibi seyler. adamlar ev/araba olayini asali cok olmus. 5 serisine sifirini almasa bile orta direk rahatlikla binebiliyor zira arabalarin degerin ilk 3 sene icinde %40-50 duser.

2 - maaslar sektore gore degisir tabii, yazilimcilar genel olarak iyi kazaniyor gordugum kadariyla, 100k kolay ulasilabilcek bir rakam, benim tanidigim amerika/kanada arasi mekik dokuyan bir yazilimci arkadas 250k civari yapiyor gibi senede, belki daha fazla. 100k diplomali bir adam icin asilmasi zor bir rakam degil. doktor/avukat kismi cok daha fazla kazanir, senede 500k ustu yapan bircok doktor taniyorum.

Oturduğum sitenin etrafinda dolanıyodum. Peşimde birileri vardı vs:D

alarmım 7'deydi, 6.20'de çişim geldi kaktım, dönüp yattığımda edepsiz bir rüya gördüm. rüyanın diğer oyuncusu ablayı tanımıyorum ama cadı mıydı neydi artık; kolları farklı türde yılanlara dönüşüyordu, gözlerinin rengi değişiyordu, saçları uçuşuyordu.

bu rüyanın bir kabus olması gerekirken bağlandığı noktadan dolayı rahatsızım.

Kendimi yine çoğu zaman olduğu gibi farklı ülkeleri dolaşırken gördüm. Feribotla (ya da büyük bir gemiyle) bir yerlere gidiyormuşum ama hava bayağı bozukmuş, herkes yağmurluklarını giymiş, hava buz gibi, dalgalar yükseliyor, fırtına falan çıkmaz umarım diyorum içimden. Sonra kıyıya yanaşıyor gemi, iniyoruz. Bir süredir konuştuğum bir arkadaş vardı, onun evine gidiyorum. Evi çok beğeniyorum, ufak tefek mütevazı bir ev ama çok güzel, mavinin tonlarında döşenmiş. Bir de o ufak evin bir odasında havuz var, çok şaşırıyorum. Vay anasını diyorum. Sonra bir anda kendimi yine Türkiye’de buluyorum, sevdiğim bir iş arkadaşımın evinde kalıyormuşum bir geceliğine. İş yerine müdür olmuş kadın, benim programımı çok kötü hazırlamış tesadüfen gazeteden öğreniyorum (gazete ne alakaysa) biraz içerliyorum bu duruma. Kadına desem mi demesem mi bilemiyorum. Düşünür dururken yine yağmurda koşturduğumu görüyorum, bu sefer yanımda bir kız var. Benden bayağı ufak bir kız. Tanımıyorum onu. Ayaklarımızda bez ayakkabılar varmış, komple ıslanıyor. Üniversitemin kapısının önlerinde görüyorum kendimi (ki oraya bi 7 yıldır gitmedim).

Öyle yani. Çok enteresan, çok ilgi çekici bir şey görmemişim. Neden yazdım ben de bilmiyorum eheh.

peker açıkalın bana aşıktı. güyya kabataş erkek lisesinin mezuniyeti varmış, çırağan caddesi komple mezuniyet kutlaması için trafiğe kapatılmış, karşılıklı dizilmiş kız ve erkek öğrenciler başlıyorlar valse. kül kedisindeki balo sahnesi gibi bir sahne düşünün :d neyse bunların arasından geçmemiz lazım pekerle. alıyor beni kucağına müziğe uygun hareketlerle döne döne yarıyoruz o kalabalığı. sonra huobb atlıyorum kucağından. bana ilan-ı aşk ediyor falan.

ben yaş farkını söylüyorum, yaw hem sen çok bozdun öyle böyle değil akp ye şiyabdın falan diyorum, güyya kırıcı olmak istemiyorum yumuşatıyorum. adamın gözleri doluyor ahaha

ne alaka. peker açıkalın ?&%!1 sorsan izlemeyeli ya da bir şekilde denk gelmeyeli yüğzz yıll olmuştur ama işte bilinçaltı.. nerden yakaladın ne yabdın.

Eski sevgilimle onun onceden yasadıgı sehirdeydik ve cok mutlu gorunuyordu. sadece bunları hatırlıyorum

Hiç aklıma dahi gelmeyen eski sevgilim aramış benim onda kalan bir eşyam varmış onu bana vermek istedigini söyledi. Ben evli olduğum için görüşmek istemiyorum ama onuda kırmak istemiyordum :) kivarandim durdum Hayır demeyi bilmediğim için sonunda havadan sudan konusurken telefonu kapatmadan uyandım :)

ben de muse konserindeydim. normalde oturmalı konserdi ama herkes ayakta olduğu için görevliler kızıyodu ve uslu uslu yerlerimize dönüyoduk biz de asmdkasmdk.

On bilgi: birkac gundur hasta ve halsizim. O yuzden gunun 15 saati uyuyorum.


Ruya: ise gitmisim bu halimle ama yorgun oldugum icin kenara oturup uyumaya baslamisim. Birkac saat sonra uyanip “biraz calisayim bari” diyorum, bir ust yetkili geliyor ve “senin durumun cok kotu, cok zordasin, sictin hatta, bittin sen”’diyo ben de kosturmaya basliyorum, o sirada bi suru hata yapiyorum filan sjsksk

Boyle stresliydi

Lise sondaydım, 3 aydır okula uğramıyormuşum, raporumda sorun çıkmış, okul bitmeyecek diye korkutuyorlar.

Nasıl bir travma ise, her sıkıntılı anımda lise son/ÖSS hakkında bir rüya görürüm zaten. Aradan 10 yıl geçmiş hala peşimi bırakmıyor.

Oncelikle Maynard'a hak veriyorum.otopark ucretleriyle adamin iligini kurutuyolar.
Ruyama gelecek olursak hemcinsimle bi munasebet yasiyodum.artik erkek cinsinden nasil soguduysam:/

1200 euro maaş kira vercem işte bide

Maaş 1200 euro mu? Kaçak mı çalışıcaksın?

Akrabaya güvenerek gelen bir tanıdığım -şimdi çok başarılı biri, iyi bir kurumda medya direktörü ve doktora yapıyor- geri döndü Türkiye'ye, sonra kendi imkanlarıyla geri geldi.
Akrabaya güvenerek gelmeyin bence de.

Köln'de ev kiraları çok yüksek. Zaten paranız olsa da ev yok, bir sürü insan başvuru yapar, listeler yapılır, son 2-3e kalırsanız size geri dönüş yapılır. Aylarca ev arayabilirsiniz. Az kazanıyorsunuz, Almanca bilmiyorsunuz ve de ''sevilmeyen'' bir ülkeden gelen Ausländer sıfatını taşıyorsunuz. E iddiada tutmuş tüm maçlar?

Kiraya, sıfır dil ve düşük bir maaş ile çıkmanız, eğer tanıdıklarınız aracılığıyla ev bulunmayacaksa imkansız. Çünkü burada ev sahipleri gelirinizin üçte biri kadarının kiraya gitmesini bekler. 1000 kazanıp 700 Euro kirası olan evi tutmak istiyorsanız örneğin, sizi ciddiye almazlar.

900-1000 Euro zaten 2 odalı, balkonlu, iyi bir semtteki dairenin kirası. 1 odalı evler belki 600-700 civarında bulunabilir şu an. Yok gettoda yaşarım diyorsanız, biraz daha aşağıya çekilir fiyat aralığı. bkz. Chorweiler

1 sene içerisinde Almanca öğrenmek için, sadece dil okuluna gitmeniz lazım. Çalışırken iyi derecede bir senede Almanca öğrenmeniz imkansız.

Wg-gesucht gibi sitelerden ev paylaşımına bakabilirsiniz. İngilizce biliyorsanız, bir öğrenci evine dahil olmanız çok zor olmaz.

Köln'den selamlar.

Muhtemelen kaçak çalışıcam bilmiyorum , mülheimda yaşıo bunlar durumları iyi güvenilir insanlardır, amacım tamamen para biriktirme ve biraz almanca öğrenmek , zaten daha sonra yasal yollarla hayat kurmak istediğim biryer o zaman geldiğimde almancam sıfır olacağına tecrübe kazanmış bir şekilde gitmiş olurum , burda garsonluk yapıp 3,5 da kazanabilirim amaç tamamen 1 sene içinde 20 bin toplamak orda da toplanırsa okayim + iyi kötü almanca öğrenme şansım var burda yok mesela

almanya da sabit asgari ücret uygulaması yok galiba tam olarak bilmiyorum. 1200 kazanıp 900 ev kirası vereceksen orada anca karnını doyurursun para filan biriktiremezsin

Ev ve yeme-içme masrafları da akrabadan ise, para biriktirebilirsiniz.

Dil konusunda çok parlak konuşamayacağım. Almanca ciddi çalışarak ve pratik yaparak öğrenebileceğiniz bir dil. Uzaktan bir akrabam ''yiğenim biz geldik, bir yılda söktük. Almanlar gibi konuşmuyoruz da biraz kaba konuşuyoruz biz, sen bi de dil öğrenmeye para mı vereceksin?'' demişti. Almanca öğrenince baktım ki adam Tarzanca konuşuyor. Türklerin, Arapların yanında çalışarak Almanca öğrenemezsiniz maalesef.

Yazık etmeyin bence kendinize, hele ki sonra gelip burada yaşama isteğiniz de varsa, kaçakken yakalanırsanız bir daha dönüş şansınız olmaz.

Anladığım kadarıyla önermiyorsunuz peki

Frankfurter ye sosinlisinden bahsediyorum ayrıca sarabi da tecrübe edebilirsin

Frankfurtlular çok gurur duyarlar elma sarapları ile, ama sonuçta elma şarabı işte. Rheingau-Rheinhessen beyaz şarapları iyidir ve de oradaki her barın restaurantın menüsünde bulunur. Ferahlatıcı başlangıç olarak weinschorle sipariş edip, yanında kuşkonmaz yiyebilirsiniz. Ruhubab ile yapılan tatlılarda hala menülerde, yemediyseniz deneyebilirsiniz.
Program demişsiniz, öyleyse Römerberg turu yaparsınız zaten.

Akşam saatlerinde en yüksek gökdelinine cıkılıyordu, fena degildi manzara.

Vaktiniz varsa pazar günü Marburg'a geçip, oradayı şatoyu görebilirsiniz, Frankfurt yanında bir Alman kasabası görünümünde, iyi korunmuş bir şehircik.

Frankfurt'a trenle 1 saat uzaklıkta Rüdesheim diye bir şehir var. Görece turistik bir yer. Günübirlik gidilip dönülebilir.

Bologna varis ve donuslu toscana yapmistik biz. Farkli ne onerebilirim bilemedim.

Verona ve daha kuzeyi olur. Südtirol bolgesi ozellikle <3 dolomitler cok cok cok guzeller. Bozen, klausen, brixen... italyanca adlari, bolzano, chiusa, bressanone.

Parma ve Ferrara diyorum. Parma bir bucuk saat kadar sürer sanirim arabayla. Trenle o civardaydi en azindan. Bologna cok guzel sehir, Roma gibi tikis tikis turist dolu degil, "gercekten" Italya´daymis hissi verir kesinlikle.

Vakit varsa Südtirol +1. Rüya gibi dogasi.

bologna çok güzel.
klasik müziğe ilgi varsa cremona görülebilir.
verona'ya çıkılacaksa kesinlikle garda gölü çevresi ve özellikle sirmione görülebilir.
venedik çok uzak değil.

bence direkt emaille iletişime geçip konfirmasyon alın fiyatı da kesinleştirin, oraya gidince ödersiniz.

yapın. sorun olmaz.

O hostelin karsi binasinda calistim bir süre. Kara para akladiklari icin bayagi haber olmuslardi, paralar Kuzey Kore´ye gidiyormus. Baska bir hostel bakmanizi oneririm. Ama bu hostelden baska yer dusunmuyorsaniz da, reservasyonu hostelworld´den yapin derim, paranizi bir sorun oldugunda geri alabilirsiniz.

Ek: Kapatildi, kapatilacak haberleri de var. Iyisi mi uzak durun derim. Haber linki: www.tagesspiegel.de

Evet bizim tüm beyaz eşyalarımız Siemens, oldukça da memnunuz. Hatta diğer aile bireylerimiz de Siemens kullanıyor, onlar da gayet memnunlar.

hocam siemensten şaşma. 700-800 e altus regal vs. varsa siemens in en az 2000 olması gerekir. 1100 çok uygun.

beyaz eşyanın vwni bosch siemens grubudur. şaşma.

Siemens çok uzun ömürlü. Bulaşık makinamı 15 sene kullandım. Hala daha dayım kullanıyor (17 sene). Bu dönem içinde sadece bir defa servis geldi.
Şimdiki makinam da Siemens (beyaz eşyamın buzdolabı hariç) tamamı Siemens ve senelerdir (+15 sene) sorunsuz kullanıyoruz.

Siemens bosch profilo aynı fabrikada ortak parçalarla üretiliyor.10 yıl önce tüm beyaz eşyayı siemens , bulaşık makinesini arçelik aldık.Bulaşık makinasının geçen yıl anakartı değişti.Siemenslerle ilgili koku probleminden bahsediliyor sıkça.Nette aramayla ulaşabilirsiniz.

iç tabanı plastik değilde paslanmaz çelik olanlardan al. plastiklerde kir yağ birikiyor ve koku yapıyor.

Siemens iyidir genelde, benim sanssizligim sanirim, 3 yillik makinenin beyni bozulmustu. Alternatif olarak Beko bakin derim. Siemens bilasik makinem bozuldugunda gidip Beko aldim Almanya´da. Cünkü fiyat/performans testlerinde -bu testler firmalarin kendisi tarafindan yapilmiyor, güvenilirler kesinlikle.- en iyi ikinciydi, birinci de sanirim Miele´nin bir modeliydi. DUN 6634 FX modelin adi.

Siemens taş gibidir. Türkiye'de Arçelik'in tutunmasını sağlayan paravan marka Siemens'tır. Yüzlerce yıl taş gibi çalışan Arçelik Leydi modeli aslında tamamen Siemens üretimi mesela. Arçelik üzerine kendi markasını basıp iç piyasaya sunmuştur. Bugün hala anadolunun bazı evlerinde onlarca yıl öncesinin Arçelik Leydi bulaşık makinesi takır takır çalışmaktadır.

tartışma başlatıcı içerik sebebi ile silerler.

@elorelia

Dolandırıcı deyince tartışma başlatıcı içerik olmuyor mu? Sonuçta bilmiyoruz o kişi dolandırıcı mı değil mi.

Ya da soru sorabiliyor muyum? Şu kişi troll mü, diyebiliyor muyum mesela?

cocodancer e trol demene gerek yok ki.

ayrıl coco dersin, gider o.

@killerbee

Onun özelinde sormadım. Aklıma ilk o geldi, yeni duyurusunu görünce.

susitimal edilebilitesi var,

ben mesela bir ürün satıyordum, ürünün aynısı aliexpresste daha ucuza olduğu için dolandırıcı ilan etmişlerdi, ne alakaysa. Bazı mallar dolandırıcıyla fırsatçıyı karıştırıyor.:) (kişisel olarak ta kıllardı diye tahmin ediyorum)

Salem cadı mahkemeleri diye bir araştırın, tarihte bu histerinin izlerini göreceksiniz.

Sorunuzda iki uç durum yan yana. Trollük yapan kullanıcı ile ne bileyim uyuşturucu satan, sattığı mal sahte çıkan dolandırıcı aynı kefede. Suç teşkil ediyorsa zaten durum duyuru modunun yetkisini aşıyordur.

Tartışma başlatıcı içerik sebebiyle silinmesi, bana çok komik bir formatmış gibi geliyor. Zaten hemen hemen her duyurunun altında tartışma dönüyor. Tartışma ne ki? Ben hayır, ''X'in önerdiği yer güzel değil, bence çok kötü bir öneri desem mesela, bu ''tartışma'' başlatıcı mı, değil mi?

Brunelle.moda tarafinda.

bence mikla ya git.
evet tuzludur ama hem dünyanın en iyi restoranlarından birinde (geçen dünyanın en iyi 50 restoranından biri seçildi) yemek yemiş olursunuz hem de muhteşem bir istanbul manzarası seyredersiniz.

Lacivert gerçekten manyak mekan. Rakamlar aynen uçuk. Yemek yemeyecekseniz olabilir :)
Lebi Derya var ona bakabilirsin bir de..

Lebi Derya'nın yeni konsepti çok hoş olmuş bence. Çok kasıntı bir yer değil, fiyatları da uçuk değil. Anadolu'dan ulaşımı da kolay.

Firuzende (Şişhane)

Hep aynı öneriyi yapıyorum ama seviyorum bu mekanı; Vogue (Beşiktaş Akaretler)

baş ağrıtıcı avm uğultusu.

Avm'lerin varoluşundan, oraların sokaklardan daha güvenli olarak lanse edilerek "tüketim" çılgınlığının pompalanmasından nefret ediyorum.

kapalı olmaları.

Havasızlık, kalabalık, gürültü

araplar

avm'lerin kendileri

bir an için alışverişi ve goygoyu bırakıp "varam biraz çömelip oturam" dediğin o an sırtını dayayıp kıçını koyacağın bir yer bulamamak. (restoran katı hariç)

Tam bebek arabası ve çocuklar demeye gelmiştim.
@datnet + 100000000

32 yaşına gelmiş çocuklarını bile bebek arabasına koyup her yerde insanın üstüne üstüne süren tiplerden, her yerde olduğu gibi, alışveriş merkezlerinde olmalarına da sinir oluyorum. Çocuklarının ağzı yırtılırcasına feryat ettiği durumlarda bile onlarla ilgilenmeyip ortak alanlarda başkalarının kafasını şişirmesine müsaade eden tiplerden de nefret ediyorum. Bağıran, sağa sola koşuşturan çocuklardan da hazzetmiyorum.

spotlardan mıdır, her yerden geçen elektrik kablolarından mıdır nedir 1 saat bile kalsam çıktığımda dayak yemiş gibi ve çoook yorgun hissetmem.

AVM uğultusu +1
Bağıran çocuklar, bebek arabası terörü +1
Kalabalık +1

AVM'nin ortası geniş ve boşsa, yukarılardan alt kata kadar görebiliyorsam daha ferah ve katlanabilir oluyor. Basık AVM'den nefret ediyorum.

Bir de özellikle Zorlu gibi her yerin metalik kaplama, ayna, ışık olduğu, her yerden saçma açılardan ışıkların yansıdığı AVM'lerden nefret ediyorum. Zorlu'ya girersem anında agresifleşiyorum.

Edit: Bir de sinema. AVM'ler dışında çok az sinema kalmasına çok üzülüyorum. Eskişehir'de hiç kalmadı mesela, film izleyeceksen o AVM'ye girilip food court'ta fast food yenecek illa ki. :(

Teritori'nin cevabından sonra edit: Bebek arabasına tekerlekli sandalyeye yol vermeyen, elindeki poşetlerle üşengeçliğinden asansöre doluşan ve hatta engelli park yerlerine geniş geniş yayılan öküzlerden de ayrıca nefret ediyoruz. Ama bir bebek arabası terörü gerçeği de var :)

Küçük esnafı öldürmesi hariç hepsine +1 veririm. Çocuklar, bebeklere +10 ve avm uğultusuna +5 veririm ama onların yeri ayrı.

makine deli gibi otmesine rağmen kimsenin şeyine takmaması ve hala deli gibii o şeylerin içinden geçmek. C4 le girsem ruhunuz duymayacak lan.

xray denen naneden bahsediyorum çok açık olmamış.

birincisi avmlerdeki rabarba'dan nefret ediyorum.
ikincisi her pusetli insana "böbök orobosu törörü" diye tavır alan insanlardan nefret ediyorum.
hoşaf beyinli bizim keyfimizden asansöre bindiğimizi filan zannediyor. bir kere pusetle yürüyen merdivenin üzerinde o merdiven durduğunda neler oluyor yaşasın bakalım.

dolayısı ile bir avm'ye girmemle çıkmam arasında maksimum 1 saat zaman geçiyor. yemek yersem de 1.5 saat sürüyor.

Gereksize yöneltmesi. Filme girecekken, kendini ayakkabı bakarken bulmak.

sinemalar konusunda ben de kirginim.

herkes +1 ve
yarattigi trafik kaosu

yemek katında çalan ama ne olduğu belli olmayan sikimsonik müzikler

wc'lerin leş olması

bebek arabasıyla veya tekerlekli sandalye ile "mecburiyetten" asansör kullanmak zorunda olanlara çemkiren ergen ruhlu dallamalar

gürültüsü, ugultusu, bas agrisi yapmasi.

Soyunma odasinda ya da kasada sira beklemek. Soyunma odasinda sira varsa hic beklemem, urun hosuma gittiyse direkt kasaya giderim. Kasada cok sira varsa yine hic beklemem, kiyafeti aldigim yere koydugum gibi cikarim magazadan.

Yemek katinda ortak alanda bos yer olmamasi. Zaten AVM'de yemek yemem kolay kolay.

Yuruyen merdivene bebek arabasiyla girmeye calisanlar. Bana dogrudan bir zarari yok ama bunu gorunce cildiriyorum.

Bunlarin disinda genel olarak AVM lerden bir sikayetim yok, ise yariyorlar. Ne guzel her seyi bir arada buluyoruz iste. Bir suru magaza bir arada.
Kalabalik ve bir miktar gurultuden pek rahatsiz olmam.

yürüme merdivenini kullanmayı bilmeyen insanlar, yürüme merdiveninde sol tarafında bekleyenler...

Perdona si te llamo amor

los amantes del circulo polar - kutup yıldızı aşıkları

çok tatlı filmdi.

buf-e-kur un dediğini yazmaya geldim.

@piremses
los amantes del circulo polar ile hiç alakası yok :)

@interview with the vampire ahahaha, ayy ben duyuruyu gözümle okumamışım :(

direkt film önerisi yazdım ayı gibi, bu da burada dursun utanç tablom olarak.

Filmin orjinali italyan, daha sonra ispanyol versiyonu çekildi. Üstte yazılan sonraki ispanyol versiyonu.

2008 İtalyan: www.imdb.com
2014 İspanyol: www.imdb.com

İnsanlar; üzerinde o kadar da takılacak, düşünülecek varlıklar değil bence. Bu kadar düşünme. Hele böyle insanları hiç düşünme.

+ Zamanla her şeyi daha iyi anlayacaksın.

Umursama, üzerine gitme, sallama.

Kudursun, madem ki beğenmiş görüşmek istemiş, naz yapıyor haspam.

ya klasik kendini ağırdan satma modu ya da sohbeti başlatıp yönlendirecek cesareti veya kapasitesi olmaması. olay bu

"...yani sen de beni beğenmişsin"
genelde beğenmemiş oluyorlar, o yüzden temelde bir sıkıntı oluyor. ağzından beğendiğini duyana kadar bu ihtimali hiç aklından çıkartma.

ha, beğense bile yazmayanlar var mı, var. arada aile olduğu için çok "hevesli" görünmek istemiyor olabilir, muhafazakar bir yapıdaysa aile bu ihtimal artıyor. ya da davranış bozukluğu olan, dengesiz, ruhsal sorunları olan bir arkadaş olabilir.

profilim açık olduğu için "beğenmemiştir" seçeneğini eliyorum. en baştan hayır konuşmak istemiyorum diyip, kestirip atabilir.

"sohbetini beğenmiyordur" seçeneği de çok mantıklı gelmiyor çünkü birkaç kez buluşup gayet güzel vakit geçirdiklerim de oluyor. "yazmama" durumu o zaman da mevcut.

Hoşlandığından emin misin? Belki sırf ailesini / arkadaşını kıramadığı için he dedi?

Çok gençken ben de yaptım öyle birkaç kez. Ayıp olmasın diye tamam görüşüp konuşurum dedim ama olmadı yani yürümedi. Artık direkt kestirip atıyorum, ya kusura bakma ama olmaz, ben istemiyorum diyebiliyorum.

Kızın yaşı 25 altı mı?

Edit: Ha bu arada seni Instagram’dan takip etmesi beğendiği anlamına gelmiyor. Takibe takip takılalım takipçim çok görünsün diye düşünmüş olabilir ahsfs.

Sen disilerin beynini anlayamazsin. Hicbir erkek anlayamaz. Onlarin cok karanlik korkunc dunyalari vardir. Senin aklinin ucuna bile hayatta asla gelmicek seyleri dusunur ve sonuca varirlar. Bu sonuclar genelde yanlistir. Secim kriterleri bozuk oldugu icin yaptiklari secimler de genelde yanlistir. Sen begenmedigin biriyle birlikte olur musun? Onlar olur. Sen en yakin arkadasinin sevgilisine hallenirm misin? Onlar direkt yatar. Disilerin insan degil bizden farkli bir tur oldugunu kabul etmen lazim oncelikle. Mesela tanimadigi insana kendini begendirmek nedir i m cool with thatin dedigi gibi. Konusmucaksan gorusmuceksen ne takiplesiyosun takipci sayisinin anlami ne? Velhasil i kelambunlari anlamak mumkun degil bosuna ugrasma gucunu kasini parani arttir hepsi zaten kendi geliyo

23-27 arası değişiyor. ben 29 ama gerçekten çok daha genç gösteriyorum. sporcu, fit birisiyim kendime bakarım. böyle ciddi bir iş için "takibe takip" kafasında değildir artık o kadar değil ya:)

Ya senle ilgilenmiyo işte, salla gitsin. Yeni ufuklara yelken aç.

Noluyo yaa+1

Begenmemis, ilgisini cekmemissin başka asklara yelken ac

Kadınlar 'aileler vasıtasıyla' beğenilmek istemiyorlardır. Sizi de beğenmek zorunda bırakılıyorlar muhtemelen ve bunun iticiliği yüzünden de, siz iyi/yakışıklı/pozitif vs. vs. olsanız da 1-0 yenik başlıyorsunuz.

türk kızı reddetmeyi bilmez, süründürmeyi sever. yazsan bir türlü yazmasan bir türlü. böyle olunca insan kendini sapık gibi hissediyor. geçenlerde tinder'da tanıştığım muhabbeti çok iyi olan bir kız numarasını kendi verdi, whatsapp'tan baya güzel güzel konuştuk. sonra tabi ki muhabbet birden kesildi. baktım günlerce yazmıyor. ben yazmasam umrunda bile değil. en son foto istedim göndermeyi reddedince hemen sildim numarasını. düşün artık aynı filmi o kadar çok kez gördüm ki üstelemedim bile:)

Zaman kaybetme, seni dinleyecek veya ilgilenecek bir karsi cinsi bulana kadar mucadeleyei birakma sakin!

meral akşener benim gözümde kendisini bitirdi.
kadın ilk ortaya çıktığında muazzam bir destek vardı ama konuştukça olmayacağını anladı insanlar. benim de kendisine inancım sanırım fox'ta katıldığı programdan sonra değişti.

etrafımda meral hanıma oy vereck çok insan vardı ama seçim süreci boyunca hepsi vazgeçti. bakın bu vazgeçen insanlar ana akım medya üzerinden fikirlerini yönlendirebileceğiniz insanlar değil, bunun altını çizmek isterim. hepsi her mecrada meral hanımı takip eden insanlar. ama hepsi bir bir vazgeçti.

yine bir hatası da mhp seçmenine oynamaması oldu bence. meral hanım bu seçim aşamasında bu kadar birlik beraberlik mesajı vermeyip milliyetçi oylara oynamalıydı, bu şekilde çok daha fazla oy alabileceğini düşünüyorum.

kendisine bir garezimiz de yok. aksine bir umut olmuştu bizlere ama seçim propagandasında hatalar olduğunu düşünüyorum.

not: ben zaten kendisine vermeyecektim oyumu onu da belirteyim.

ben de meral hanım aşkıyla yanıp tutuşup sonra ince'ye dönenlerdenim. muharrem ince zaten meclis konuşmalarından dolayı çok sevdiğim bir adamdı. vaatleri çok hoşuma gitti tarzına zaten zaten hep hastaydım. meral hanım gölgesinde kaldı maalesef.

"erdoğan kazandı kabul" bu kadar net. çıkın,iç savaş çıkarın, ysk ya ateş edin, olamaaaazzz ince ölemeezz kabul etmiyorum demeyip büyük bir erdem gösterdiği için gözümde değeri bir kat daha arttı ayrıca ince'nin.

çünkü neyin ne olduğunu görebilecek aklım var. her hype edilen şeyin peşinden körü körüne koşmuyorum.

çizgimden sapmak istemedim.

kaldı ki mhp den gelen birisi. mhp nedir az çok görüyoruz değil mi?

ömrümde kendi partimden başkasına oy atmadım atmam da. inceye verdim memnunum. en azından geçmişi de bu günü de aynı chpnin evet kötünün iyisi ama öteki partilere bakıldığında muazzam bir fark var arada. benim asıl favorim osman pamukoğluydu ama bi başarı yakalayamadı.

asıl sen onu bunu bırak, bdp baraj altı kalmasın diye, özellikle bdp ye oy atıp ellerine şehit kanı bulaştıran insanlar bu gün ne düşünüyor? bu vebalin altına girmeye değdi mi?

hiç şehit gördüler mi? şehit cenazesine gittiler mi? yakınlarından birisi şehit oldu mu? hadi onu bırak askerlik yaptılar mı?

mhp fraksiyonuna neden oy verecektik ki?

ayrıca neden oy almadığı çok basit. mhp alternatifi olarak yola çıktı, chp alternatifi olarak bitirdi. mhp'den oy çalacağına chp'den çalmaya çalıştı, o da yemedi tabii ki. ülkede herkesin kafası çok karışık.

Çünkü çok egoist. Etrafındakiler onun için fedakarlık yaparken kendisi İnce başkan olursa yardımcısı olurum diyemedi. Dediği zamanlarda vardı ama sanki ağzından cımbızla alıyorlarmış gibi zorla söyledi. Bu seçimde tek sevindiğim şey kendisinin kaybetmesi oldu.

1. ince 2. tura kalırsa miting bile yaparım demişti,
2. ben ölene kadar partime verirrim anlayışıdır bizi şu duruma sokan, akp seçmeninde fakınız olsun biraz,
3. akşener tipik mhp li gibi konuşsa zaten mhp var, reformist konuşsa zaten mhp var, muhafazar konuşsa zaten auuvv,
4. kampanya hatalarına katılırım, ist. mitingi iptal olmayacaktı.

hedef kitlesini yanlış belirledi. bu ulkenin chp'den oy (ç)alan bir partiye değil, akp'den oy almayı hedefleyen bir partiye ihtiyaç var(dı).

meral hanim hedefini yanlis belirledi ve kaybetti.

Milliyetçi-ulusalcı görüşlü partileri, kişileri desteklemem, ölüm-kalım durumlarında (Erdoğan'a karşı mesela) bir kerelik oy atabilirdim, o ayrı.

Bu soru zaten Akşener'i düşünüp sonra İnce'ye verenler içindi sanırım.

Seçim sonrası sürecini yönetememeleri, kötü yönetmeleri demiyorum bakın hiç yönetememeleri, aslında seçmenin ne kadar haklı olduğunu da gösterdi.

Kaç milyon insan oy vermiş, çıkıp bir açıklama yapmayı, sonuçlar açıklanırken güven vermeyi ve sonuçlar açıklandığında hesap vermeyi zor görüyorsun, yaptığın işin sonuçlarıyla yüzleşemiyorsan e o zaman siyasette işin ne? Rezalet. Umarım bir sonraki seçimlerde sahadan silinir.

şahsen mhp'den çıkan kimseye güvenemiyorum.

mhp tabanın hitap etmek yerine ulusalcılara oynadı. Kendisi kaybettiği gibi bütün muhalifleri kaybettirdi.

kişiler üzerinden oy vermiyorum fakat ideolojik olarak milliyetçi ve muhafazakar tandaslı bir partiye oy vermem.

meral akşener sayesinde rte'nin gideceğine inanmış mıydın gerçekten :) millet olarak her şeyde olduğu gibi siyasete de çok duygusal bakıyoruz sanırım.

saurid ve nothing in my way +1

milliyetçi tabandan gelen birine kesinlikle oy vereceğimi sanmıyorum. hele ki akşener'in 90'larda tansu çiller, abdullah çatlı, alaattin çakıcı gibi isimlerle olan karanlık ilişkilerini göz önüne alınca..

kabahatler kanunuda göre 250 tl para cezası olduğunu duydum, ancak birisi şikayet edilecek de farkedilecek falan.

Var, geçen hafta Avrupa’da böyle oy kullananlar şikayet edildi. Dikkate alınıyor ki bu şikayetler 2 kez oy kullandığı iddia edilen kadın yakalandı.

cok surdu. kullanmak icin havalimanina gittigim icin.

gerci ben onceden kullandim. bir de para odedim yani yol mol derken :D

Ailemle beraber gidip gelmem 15 dk sürdü. Normalde başka şehirde yaşıyorum ama ikametgah adresim ailemle. Onların yanına zaten geliyorum ama onu da eklersem 1 saat git oy ver dön toplam 2 saat 5 dk.

saat 13-00 da çıktım evden 15 dakka yürüdüm.

içeri girdim sandık ararken, bazı kapılarda acayip uzun kuyruklar vardı, benim sandığı buldum sadece 5 kişi vardı attım çıktım işte oy atma işlemi okul kapısından girmemle beraber 10 dakka falan sürdü toplam.

diğer sandıklarda niye öyle uzun kuyruklar vardı bilemedim.

10 dk kadar

Evden çıkmam-girmem toplam 5dk

Konsolosluğa girdisi çıktısı 2-3 dakika sürdü. Böyle organize olmalarına da şaşırdım.

Oraya kadar bisikletle 2 saat sürdü, gidiş dönüş 25 km idi.

13:58'de evden çıktım. 14:10'da arkadaşımı aramışım işim bitti diye. sıra yoktu sandıkta, girer-girmez kullandım.

25 dakika kadar. Gidip gelmem toplamda 6 7 dakika, orada da biraz bekledim, sıra vardı.

Aşağı yukarı 20 dakika.
Okul yakındı sıra yoktu.
Yolda kardeşimle atıştığımız dönüşte de kahvaltılık aldığımız için oyalandık.

eksisozluk.com bu elemanlar baya sert kahve yapıyor
edit:satın alırken frech press için çekilmiş kahve seçeneğide mevcut.

Kahve dünyasından filtre kahve ve yöresel Kahveler var. Onları öneririm. Güzeller.

Annemde iciyorum bundan, french press icin ideal: www.ekoorganik.com

Bence Türk damak tadina daha uygun olani kesinlikle Etiyopya kahveleri.

www.coffeenutz.net

daha kolay ulaşabileceğin starbucks kenya olabilir aromalı orta-sert tonlarda seviyorsan. tchibo iyi ama sürekli içilmiyor. arada damak tadını resetlemek için alabilrsin.

duş, diş fırçalama+çalkalama suyu, süt, roka, soğan, sarımsak.

Karanfil cignemek en ucuz, kolay ve kesin cozum.

Miden bol kalmasın bişeyler atıştır.

sırasıyla;
tuvalet, duş, yemek, soda, su, limon, mint.

avrupa'ya meslegin paran varsa kolay vize cikiyor zaten ugrastirmiyorlar (turist vizesinden bahsediyorum), istedikleri belgeleri veriyorsun, vizeyi aliyorsun. o yuzden bazi mesleklere farkli baktiklarini veya bakmadiklarini soylemek guc.

Mesleğin önemi yok. Ben işsizken bile Schengen aldım zamanında.

Parali meslekler. Memurlara da kolay cikiyor genelde.

Eşim gazeteci daha kolay vize alıyor. Ben ondan daha çok maaş alıyorum ama onun kadar kolay vize alamıyorum, Daha kısa süreli vize veriyorlar.

En kolay üniversite ogrencileri aliyor vizeyi ve tabii ki memurlar.

11

85 ya da 86 yılında karaca'dan alınmış bir kazak var bende ilk günkü gibi diyemem fakat hala daha giyilebilir durumda. Bir de beni çok şaşırtan 2005te atlas pasajının içindeki bir dükkandan çok ucuza aldığım aldığım tshirt var. rengi soldu etti ama yırtılmadı, direniyor.

Topmanden aldığım gri oduncu gömleğim 9 yılı doldurdu. Soldu tabii.

Quiksilver sweatshirtlerim ve topman tişörtüm 10 yıl. Delindiler pijama oldular.

11 yıllık Jansport sırt çantam var, hala günlük kullanımda çok hor kullanmama karşın. Kıyafetlerim yok lise zamanından, kıyafet bedenim farklı çünkü.

Ablamdan bana kalma 20-25 yıllık bir levi's 501 var. Hala severek giyiyorum. Bir de babaannemden kalma 50 yıllık bir yazma var, fular olarak kullanıyorum. Kendi satın aldığım ve hala giydiğim 10-15 senelik kıyafetler de var.

2009' da Waikiki erkek reyonundan aldığim uzerinde 34 yazan gri tişörtüm. Hala hem disarida hem de evde giyerim.

ikinci el olarak aldığım 50'lerden kalma fötr şapkam var. babamın 70'lerden kalma gömleği var kullandığım. yine aynı dönemden kalma kotu var, yırtıkları bulunuyor ama kullanıyorum halen. birinci el olarak aldığım ve hala kullandığım en eski şeyse 17 yıllık bir tişört olmalı.

ek: bir de randoseru'm var 2. dünya savaşı sonrası dönemden kalma ama 5 senedir falan kullanmadım onu.

17 yıllık kahverengi bi fermuarlı kapuşonlu svitim var. İsmi zamanla "kutsal aba" oldu. Evde giyiyorum. Kış boyu giyerim. Hava soğukken içine bişeyler giyerim. Isındıkça içimdekileri çıkarırım. Yazın giyemiyorum malesef

LittleBig den yaklaşık olarak 10 yıl önce aldığım yazlık bir tişörtüm var, hala yepyeni.
Yine aynı yıl Beyoğlu İş Merkezinden aldığım bir kumaş pantolon ve birkaç bluz var.
Onlar da hala yepyeni.

O yıl içerisinde farklı mağazalardan aldığım yazlık tişörtler ve badiler hala ilk günkü gibi sağlam duruyor. (Bunları ayrı olarak yazdım çünkü son 3 yıl hiçbirini giyememiştim aldığım kilolardan dolayı, bu yıl giyebileceğim.)
O lanet yıl yüzünden yıllardır yazlık alışveriş yapamıyorum.

Lee cooper marka kazağım 20 yıllım ve yıpranma belirtisi yok

Büyük halamın köy enstitüsünde ördüğü bir ceket var uzun etekleri işlemeli.en eskisi o.2005 te aldığım south parklı bir sweat var bir de 8 yıldır giydiğim polar sabahlık var,depresyon hırkam olur kendisi.

bir tane taytım var 15 yıllık.
bir de kıyafetten sayar mısınız cübbem var o da 21 yıllık

ablamın lisede aldığı deri bir kemer var, 20-25 yıl olmuş alalı. kemersiz kaldığım bir zaman el koymuştum, hala kullanıyorum, bi 10 yıldır da bende.

şu an üzerimdeki tişörtü 2009'da almıştım bayılarak, çok orijinal bir hulk tasarımı var
üstünde, çok severim. biraz saldı kendini o yüzden salaş ortamlarda giyebiliyorum ancak ama olsun <3
starecat.com

2007'de adidas'tan aldığım yine çok orijinal bir kevin garnett tişörtü var, arkasında smaç yapan kevin figürü noktalarla tasvir edilmiş; celtics'e geldiğinde almıştım. bunu sokakta basket oynarken de giydiğim için baya kötü duruma geldi, sadece evde giyiyorum.

Valla zamanında zayıflayıp 50 kg verdiğim için giydiğim eski bir kıyafetim kalmadı. Galiba, hatıra olsun diye bir hırka, bir de pantolonu saklamıştım. Eğer atılmadıysa onlar vardır herhalde. O da 8-10 yıllık falandır.

Edit: İnsan uzun yıllar sonra elbise almaya başlayınca, eski ürünlerin ne kadar kaliteli olduğunu bir kez daha hayretle fark ediyor.

18 yıllık jansport çanta
13 yıllık iç kısmı pert olmuş olsa da deri converse

black out olması önemli

yani ışık geçirmeyen. genel olarak decathlonun çadırlarından memnunlar.

fresh&black mi ne vardı.

www.decathlon.com.tr

buradan incelersin artık.

Kampa gitmeyip evde oturmak çok daha mantıklı bir öneri olabilir.

Husky gibi bilinen iyi bir markadan almayacaksanız ve uzun süre kullanma amacında değilseniz, gerçekten bir önemi yok.

Işık geçirmeyen olması çok önemli değil bence, sıcak olacağından zaten 11'e kadar uyunmaz içinde çadırın.

Sadece yazın kullanacaksanız, sağlam şekilde su geçirmez olması da önemli değil.

Çok hantal ve ağır olmamasına dikkat edin sadece. 3-4 farklı orta seviye çadırını kullandım, benim gözlemim bu yönde.

O ne biçim mantık :)

quechua güzel bir marka.

@denef, gercek bu. Orta kalitedekiler her şekilde uzun kullanımdan sonra bir taraftan fire veriyorlar, çubuk kırılıyor/bükülüyor genelde. Üst kalitede bir şey almayacaksanız, marka inanılmaz farklılıklar yaratmıyor. Danimarka'da, İsveç'te kamp yaptım yaz aylarında ve 2.000 mm WS yetti hep.

Buf teşekkür ederim açıklaman için, “o ne biçim mantık” kısmını mantıklı öneride bulunan valentinov’a söylemiştim,hitap etmediğim için karışıklık oldu. Senin önerilerini dikkate alacağım, iyi geceler :)

ışık geçirmeyeni sabah uyanma şeysini 1-2 saat belki daha fazla iteliyomuş kullananlardan duyduğum kadarıyla.

ayrıca decathlona gidip al bence bütün ekipmanı uğraşma.

vilnius. sessiz sakin baltik ulkesi, kavgasi dovusu olmaz rusya isgal etmeye kalkmadigi surece. arjantin'i severim ama cooook uzak. gerek yok. bambaska bir kultur. tamam litvanya kulturu de farkli ama cografi olarak cok uzak degiliz en azindan. baltik ulkelerine genel bir sempatim var zaten, ben o yuzden kesinlikle vilnius derdim kendi adima.

evet bir bakalım.

dün yazlık aldık
ev sattık
bu gün arjantin ve litvanyaya tayinimiz çıktı..

yarın elon musk ile yiyeceğim öğle yemeğinde konuyu elona açıp fikrini alıp sana dönerim ben.

Abi kendimle ilgili sormuyorum sen işine bak pls :) @killerbee

Akdeniz iklimi çok seviyorsanız Arjantin ama Arjantin ekonomisi hiç iyi değil. Yaşam standartları Türkiye'nin bile gerisinde, ben de bir ara gelecekte buraya taşınsam mı diye araştırmıştım ama hayaller listesinden çıkardım. Litvanya ekonomisi ve yaşam standartları hakkında hiçbir bilgim yok ama oranın iklimi özellikle kışın soğuk olacağı için harika bir kuzey Avrupa yaşamı olur. Ama yazın çoraklık olursa çekilmez. Yine de Akdeniz ikliminden ve nemden iyidir

Tabii ki Buenos Aires. Litvanya hicbir sekilde umut vaad etmiyor. Vilnuis etkileyici bir şehir olmaktan çok uzak, çirkin Doğu Bloğu. Irkcılık ve ayrımcılık yükselişte, Litvanyalı gazeteci bir arkadaşım sayesinde az çok gelişmelerden haberdar oluyorum. Dil bariyeri ile karşılaşırlar, İngilizce konuşan sayısı çok az. İklim korkunç.


Buenos Aries çok daha international bir şehir. Muhtemelen daha pahalı bir şehir ama çok çok daha güzel. (Gitmedim, listemde, Arjantin hayranı olduğumdan çok araştırmışlığım var.)

Acilse buenos aires

peki nereden gidiliyor? gidenler nasıl insanlar? bu soruların cevabını bilmeden sallamış oluruz sadece. özetlersek; muhafazakar insanlarsa arjantin'den uzak dursunlar. gerçi muhafazakar insan litvanya'da da yapamaz herhalde ama arjantin'de hiç yapamazlar.

latin kültürü bence bizim nispeten daha rahat adapte olabileceğimiz bir kültür. insanlar daha rahat, sıcak, çevre kurması daha kolay olur, türk toplumuyla ortak yönler litvanya toplumuna nazaran daha fazla.

avrupa'yı sevsem de bu iki seçenek arasında net buenos aires diyorum ben. ama yine de insanına bağlı, bu insanların ne beklediğine de bağlı.

litvanyada yaşanmaz bence, arjantin ile ilgili bi bilgim yok

arjantin'i görmedim ama vilnuis'de on numara yaşanır.

arjantin su anda ekonomik krizin ortasinda bir ulke bu arada.

arjantin i bilmiyorum ancak litvanya'yı tavsiye ederim. ağustos ile şubat ayları arasında erasmus için bulunmuştum. ingilizce konuşan sayısı oldukça fazla. özellikle gençler arasında. ancak yaşlılar bilmezler. türkiye uçak ile 3 saat uzaklıkta. thy nin direk istanbul vilnius uçuşu bulunmakta. hava olarak ise evet soğuk bir yer ama rusya ile kıyaslanamaz bile. enelde haftaiçleri akşam 9 dan sonra sokaklar boş olur, klasik avrupa.

lastpass

google hesabini biri kaparsa hepsi ucar.
1password ve lastpass kullanimi kolay ama ucretli.
keepass ucretsiz fakat nispeten kullanimi daha zor. ben keepass kullaniyorum tarayici eklentisi vb olmadan. onceden 1password kullaniyorum gayet iyiydi ama para veresim gelmedi artik :)

bu arada guvenlik icin ek oneri: two factor authentication

Samsung Pass

bildiğin notlar kısmında şifreli şekilde duruyor
yani telefonda o sekmeye giren bakan birisi neyin kullanıcı adı neyin şifre olduğunu anlayamaz.

edit:şifre dediğim program değil kripto gibi bir şifre uydurdum o şekilde örneğin tc no:12345 şifre abc ise bende 23456 bcd yazıyor gibi

Hepsi kafamda.

Ücretsiz lastpass kullanıyorum. İşe yarıyor. Yedek olarak ayrı bir not dosyasına kayıtlı tüm şifreler. Bir dosya gmailde arşivde, biri flash bellekte diğeri de bilgisayarda bir klasörde. Ayda bir kez güncelliyorum dosyaları.

1password

KeePassX.

Ben de hepsini hafızamda tutuyorum. Fakat her siteye farklı şifre vermiyorum. Siteleri önem sırasına göre sıralıyorum mesela. Banka şifrelerim farklı. Ama çok önemli olmayan çalınsa umurumda olmayacağım sitelerin şifreleri aynı. Sırf bu siteler için kullandığım önemsiz bir de mailim var. Onları da ayırdım yani. Ben böyle yapıyorum.

@eksimtrak: google hesabimi birinin kapabilecegini sanmiyorum. 19 yillik internet hayatimda tek bir hesabimi bile kaptirmadim kimseye.
keepass'i mac, android, ios'ta ve tarayici eklentisi olarak kurabilir miyiz? guvenli mi biraz daha bilgi verir misin?

@basond: "bildigin notlar" derken neyi kastediyorsun? bir de tum tarayicilarda ve isletim sistemlerinde kullanabiliyor muyuz? mesela bir uygulamanin (ornek: gmail uygulamasi) sifresini nasil hatirlatiyor mobilde?

@arock'm, @veritaslibertas, @kobuzchu, @windowsguvenlikduvari: 4 sayfalik bilgi. Ben her satiri kafamda tutup her gun onlarca hesapla eslestiremiyorum. Sizin kafaniz guzelmis. Keske ben de yapabilseydim. Imrendim dogrusu.

lastpass

@acemi: Bu konuyu dusundum. Aslinda bir program ya da uygulama gibi bir sey aramamin nedenlerinden biri de bu fakat yazida bahsetmedim. Su an acil olan kullanim kolayligi. Cunku dosyayi gunde 298374654983 kez acmam gerekiyor. Cok zaman harciyorum. Ancak cok haklisin.

Google keep'e yazıyorum hafif şifreleyerek. Enpara 123***89** gibi.

kafamda

kişisel olanlar aklımda. işle alakalı keepass.

Lastpass.

Muhtemelen bakiyolardir sifrelerime ama koyverdim gitti napayim.

(Ana e-mail adresim ve bankalar kafamda)

Sanırım burada en güvensiz yolu kullanan benim. Telefonumun notlar kısmında şifresiz yani erişime açık bir şekilde hepsi sırasıyla yazıyor. E devlet şifrem diye başlayan akbinde banka hesaplarinin, mail, ösym, gittigidiyor, idefix, kitapyurdu, sözlük, duyuru şeklinde tüm şifrelerim yazıyor. Yürek yemiş olmalıyım:/

hiç çalışmayacaksam ve vize sıkıntısı yaşamayacaksam aylık 800 dolarla yaşamayı çalışmaya tercih ederdim. 800 dolarla dünyanın gelişmiş ülkelerinde öğrenci gibi diğer ülkelerinde de memur gibi yaşarsın. ayrıca gitigin yerlerde başit işlerde çalışırsan dünyayı da gezersin bu parayla. milyon lazım diyenlere aldırma.

1 milyon 1 sene yeterse cok iyi oyle soyleyeyim. Rakam veremiyorum ama cok cilgin meblaglar lazim.
Muhtemelen Avrupa'da yasarim. Bir sure Amerika'da da yasayabilirim. Ya da bir sure Avrupa, geri kalani Amerika yaparim bilmiyorum. Arada birkac aylik periyodlarla farkli cografyalar. Asla tek bir yerde olene kadar yasamam. Kahrolasi bir sahil kasabasinda emekli hayati yasmamam.

1) 60 yıl daha yaşasam seneye 75000 TL düşüyor.
Ayda 6250 TL
İnanılmaz lüks bir yaşam süremem demek ki. Yetmeyebilir. Normalde yeter tabi de, hayal kuruoz surda.

2) Sanırım önce gider 3-5 sene Amerikada yaşarım. Param olmadıgı için yapamadıgım şeyleri yaparım. Eğitim de alırım, mesleğimi yapmayacak olsam da. İcimde kaldı kalacak cunku. Sonra gelirim burda STK faaliyetleri vs takılır surekli de gezer gezdiririm

1 milyar dolar.

london nyc tropik adalar ve arasıra türkiye:)

çalıştığım yer için aylık 40bin tl kira ödeniyor. kazara 1-2 defa gününde ödemeyi unuttuk. bize dönüş yapmadı mal sahibi.. böyle bir mal mülk alırdım bir yerden. örneğin bahsettiğim iş yerinin ederi 5-6 milyon olsun. veririm kiraya, aylık 20bine de razıyım :)

5m usd lazım

1m İsviçrede dursun herşeyi kaybedersem diye
1m biyere saklarım (bkz.nectome)
1,5m çeşitli yatırımlar
1,5m yat kat

10 milyar dolar lazımmış hahaha Kemiksiz 20 bin kira gelirleri olsun her ay, yüzde 90'ı çalışmayı bırakır.Ya da göstermelik bi işyeri açar, aslında çalısıyorum hissini vermek için.

1 milyon türk lirası yetiyor.
Böyle bir param olsa tayland, filipinler vs oralarda yaşayıp gezmeye devam ederdim. Bir süre de latin amerika'da yaşamak isterim.

1 milyon dolar yeter rahat. Avrupa’da yaşarım, İspanya’da falan.

1 milyar dolar ne lan. O paraya faiz lobisi kurarım ibneliğine soğan fiyatını falan arttırırım.

6 milyon dolar

hazıra dağ dayanmaz lafı benim için söylenmiş olabilir. dışarıdan bakıldığında tek masrafım yemek ve sigara gibi görünüyor ama elimi kolumu bağlayıp bir odaya kilitlesen ben o odada günde 2-3 bin euro harcamayı başarırım elimde para olsa, biliyorum. hayatımda beni frenleyecek, plan yapmaya ve ölçülü yaşamaya teşvik edecek bir "geçim sıkıntısı" ve "uğraş" yoksa eğer hiçbir meblağ beni kurtarmaz. ayda 100 bin euro verirsin, gidip almanya üçüncü lig takımını satın almaya kalkarım; iki sene sonra 1 milyon euro borç birikmiş olur, kendimi asarım bu sefer.

günde 4-5 saat çalışıp hem kendimi geliştirebileceğim hem de insanlara faydalı olabileceğim bir iş yaptırsınlar bana, bunun karşılığında almanya'da 5 bin euro'ya tavım, fazlasını istemem.

yok "asla para için çalışmayacaksın" diyorlarsa her ay 1 milyon euro vermeleri lazım. boş bakkal taşak tartar hesabı, ben uğraşacak bir şeyim yoksa deli gibi harcarım. 12 yaşındayken bir çocuğun "zıplayan top"u çok hoşuma gittiği için bugünün parasıyla 5 lira verip satın almıştım aq düşün öyle bi adamım. günün 24 saati benim olacak da ayda 3-5 bin euro'yla geçinebileceğim, piiii. mümkünatı yok. salağım ben.

1. 1 milyon dolar 20-22 yil yeter bana. Olumlu.

2. Sehir degistiririm muhtemelen ama Almanya'da kalmaya devam ederim. Biraz daha uzun tatil yaparim, yasam standartim asagi yukari ayni kalir.

4 milyon$ gerekiyor hesapladık

Lunette kullanıyorum 5 aydır memnunum. Eğer uygun boyu seçmeyi biliyorsanız markanın çok bir etkisi olmayabilir. Çevremdekiler farklı markalar kullanıyor ama herkes memnun.

köpeğim olmasını çok istiyorum ama şimdiye kadar olmadı çünkü evimiz buna müsait değil. bahçeli evimiz olduğunda sokaktaki köpeklerden sahiplenmeyi düşünüyorum da o da bir sorumluluk sonuçta, bakabilir miyim, aksatmadan ilgilenebilir miyim diye de korkuyorum.

Köpeğim olsun isterim ama bir canlıya o ölene kadar bakmak onun ihtiyaçlarıyla ilgilenmek ve onun getirdiği sorumluluk gözümü korkutuyor. Sonuçta hiç büyümeyen bebek gibi. Ayrıca evde köpek sahibi olmak bana pek mantıklı gelmiyor. Bahçeli bir evim olsa ve yalnız yaşıyor olsam sahip olmak isteyebilirdim.

ogrenci ve sorumsuzum. ev arkadaslarimi ikna ettim diyelim, bazen sehir ve hatta ulke disina ciktigim oluyor, surekli yanimda gezdiremem hayvani. onun disinda maddi yonu de var. gerci kedi beslemek cok pahali bir ugras olmasa gerek ama yine de zaten kisitli butcem varken niye ona harcayayim diyorum ister istemez. en basta belirttigim sorumsuzluk sanirim en kotusu - hayvan benim yanimdansa sokakta olmayi tercih eder muhtemelen. surekli ilgilenmek lazim, ben kendime bakamiyorum daha onu nasil dusuneyim.

son olarak duygusal biriyim, kedim oldu diye depresyona girmek, yok yere baska bir canliyla duygusal bag kurmak istemiyorum.

belki is guc sahibi olup "yerlesik hayat"a gectigimde bir mucize olur da kendime bakma kismini halledebilirsem kedi sahiplenebilirim, o keratalari seviyorum cok. kaplumbaga da olur. imkanim olsa penguen, ayi ve koala sahiplenirdim. penguen neyse de diger ikisiyle deli gibi uyurduk sabah aksam ooh.

ha bir de sempanze cok iyi olurdu. cok tatlilar yav. ama iste kendim yasayamazken baska bir canlinin sorumlulugunu almak istemiyorum, ona yazik.

Gecici olarak, sahiplenilmesi icin beklenen bir kopege ev sahipligi yaptik. Ama kalici olarak, bizim 55m2lik evimize, basvurdugumuz hayvan barinaklari kopek vermek istemediler. Bir tanesi olumlu bakti, onda da bize uyacak bir kopek bulamadik, zaten ev hayatina kolay uyum saglayabilecekler icin hemen bekleme listeleri yapiliyor.

Evimizin iki tarafi da kocaman parklar -kopeklerin baglanmadan dolasilmasina izin verilen cinsten- olmasina ragmen, ev kucuk oldugu icin sicak bakmadilar, istedigimiz kopekler genc ve cok hareketli kopeklerdi. Belki de dogru yapiyorlar boyle secici olmakla, bilemiyorum.

Su an sadece bahcesi olan evleri listemize aldik, ozellikle de kopek icin.

Sorumluluktur, bakimidir, hareket ozgurlugu saglama ve zaman ayirmadir vs... Bu konularda sorun cekecegimi sanmiyorum. Benim ilgilenemeyecegim zamanlarda, kisa tatillerde kopegi birakacagim guvenilir insanlar da var.

ev daire, biz bütün gün dışarıdayız. hayvan bütün gün tek başına evde sıkıntıdan patlarsa korkusu.

maksadımız eziyet değil, bu yüzden dışarıdaki hayvanları besliyoruz.

Kopek cok isterim ama hayatimi kopege endeksleyemem. Kopek sahibi arkadaslarimin cektigi zorluklari goruyorum genelde, her yere kopek var diye gidememek, uzun sure birakamamak vs.

O yuzden olmaz su anda.

apartman dairesinde yaşıyorum, tüm gün işteyim hayvana eziyet olur diye sahiplenmiyorum. 5 yaşımdan beri köpeğim olsun istiyorum ama.

Evim küçük, 6. Katta. Hayvana eziyet olur.

mezun olmadim daha. olunca arkadas olarak kendime kedi alacagim. cok seviyorum kedileri. raat hayvanlar. beni takmayacak olmasi beni ayrica onlara bagliyor.

Hayvan seviyorum ama uğraşamam. Hayvan büyük sorumluluk. Bir de ben çok gezen, neredeyse yerleşik hayatı olmayan bir insanım. Hayvan benim elimi ayağımı bağlar, her seferinde o nolacak diye düşünemem. Olsa çok mutlu olurdum ama olmayınca daha rahat, daha tasasızım.

Anne.

Kürtçe veya Arapça. Türkiye'de kalacağını varsayarsak minority dilleri iş görür en çok.

Hukuk hakkında çok fazla bilgim yok. Bunu baştan söyleyeyim. Minority yorumuna katılmıyorum. Ben Türkiye'de Türkçe bilmeyen Kürt görmedim. Pratikte somut bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum Türkiye için. Ben Almanca ya da Fransızca derim. Türk hukuku zaten batı hukukunun bir kopyası olduğu için mesleki ya da akademik araştırmalarda bu dilleri bilmek avantaj sağlayabilir. Onun dışında avukatlık yapmak istediğiniz ülkeye göre dil öğrenmek de bir seçenek. Herhangi bir Afrika ülkesinde avukatlık yapma düşünceniz varsa o ülkenin dilini de öğrenebilirsiniz.

Ingilizce bilmek size sadece mesleğinizde değil hayatınızda da birçok alanda pozitif ayrımcılıklar katacaktır. kasap dahi olsanız Ingilizce sizi rakiplerinizin 1 adım önüne taşıyacaktır hep. Hukukçu bir arkadaşım ingilizcesi sayesinde yurtdışı ticaret ile ilgili konularda çok iyi bir şirkette çalışıyordu. Hülasa, Ingilizce öğrenin. güzel öğrenin.

şu ara doktora yapan avukat arkadaşım almanca öğrenmeye başladı, bu doğrultuda önerim almanca.

Ne ogrenirsen öğren turkiyede olacaksin, diyebilir miyiz?

E öyleyse sana burdaki yabancı sermayeden ekstra iş çıkarsa çıkar. E bunlar da firmalarında kendi dilini önemseyen alman ve fransız şirketleri. Tabi bunu isin icindeki hukukçulara sormak en mantiklisi. Ya da aç mercedese mail at sizde almanca bilen hukukçu direkt ya da taşeron olarak lazım oluyo mu deyu..

Akademi açısından
Fransızca: idare hukuku/anayasa hukuku
İtalyanca: ceza hukuku*
Almanca: genel olarak özel hukuk
*ikinci yabancı dili Almanca olan ceza hukukçuları da var.

Hangi alanda calisacaginiz onemli degil mi bu konuda? Ingilizce ticaret hukuku icin iyidir diye duymustum. Hukuk Sosyolojisi calisan arkadasim Almanca ogrendi literatur okumalarinda cok faydasini gordu. Calisacaginiz alani belirledikten sonra karar vermeniz gereken bir sey degil mi bu?

kısa dönem yaşamak isterim 3 ay gibi
istanbulu seviyorum parise bile değişmem

İsterim. Dünya şehri. İzmir'den iyidir.

Acikcasi su anda bana Yunanistan'in en yakin kasabasindan en uzakta Irlanda'nin en bati koylerine kadar her yer daha cazip geliyor.

Louvre Müzesi gibi yerleri turist stresi yaşamadan rahat rahat gezebilmek için kısa bir süreliğine yaşamak isterdim. Onun haricinde özel olarak bir ilgim yok.

kesinlikle. metropol hayatını seviyorum ve paris avrupa'daki en "metropol" metropol. bir tek londra ile karşılaştırırım bu açıdan, seçimim paris olur.

paris'e özel bir ilgim yok ama şuan fas, cezayir, tunus üçgeninde yaşamak bile türkiye'de yaşamaktan daha iyi olur diye düşünüyorum.

Isterim ama evler cok kotu, sehiricine yakin evler fare deligi gibi oluyor genelde.

Bu olumsuz durum disinda, cok seviyorum Paris´i, simdiye kadar 3 kez gidip hep 5-6 gün kaldim, orada yasama dusuncesi heyecanlandiriyor beni.

Hiç güvenli değil. Bir kere gittim. Bir daha da gitmeye cesaret edemem.

siktir olup gideceksem neden olmasın..
bu soru türkiye'de yaşayanlar için mi?

5 ay kadar yaşadım. geniş caddeleri ferah bi his veriyor, devasa bi şehirde yaşadığınızı hissettirmiyor. kenar mahallelerde değilseniz her şey elinizin altında, 14 adet metroluk ağ var, velib denen kiralık bisikletle biçok noktadan ödünç alıp başka bi yere bırakabiliyorsunuz. uygun fiyatta küçük restoranlar mevcut, 10 euro ya doyuracak yemekler bulmak mümkün. kiralar uçuk, 7-8 m2 lik odaya 700 € kira verenler var, merkezi yaşama derdi yoksa merkeze 15 dk metro uzaklığında aynı fiyata 60-70 m2 kiralar da mevcut.
yaşadığın bölgeye bağlı olarak yaşanır diyorum.

Paris muhtemelen Avrupa'nın en leş şehirlerinden biridir, yani ismi Paris ama kendisi o kadar da Paris sayılmaz, tüm şehrin çiş koktuğu ender şehirlerden biri.

Avrupa genelindeki insanların türklere yukarıdan bakma olayı bu kadar fazlayken, fransızların snobluğu hiçççç çekilmiyor maalesef. Buradaki yaşam standartlarımı devam ettirecek şekilde kazanırken, artı olarak ayda 25-30 bin kenara atmadığım sürece yaşamam.

Fransiz ekolunden gelmiyorum, Franco kizi degilim, tarihine derinlemesine hakim degilim, muzik kulturu desen o da oyle. Tarihini detaylica bilmedigim, ilgimi cekmemis, muzikleri benimle ortusmeyen hicbir yerde yasayamam. Ayrica Fransizcaya karsi da bir meylim yok.

Başıma bir iş gelmeyecekse ben istemezdim. Paris beni hiçbir zaman çekmedi. Oslo’yu tercih ederim. Daha sakin, efil efil bir şehir.

cok da guzel yasanir, pek de guzel yasanir

Skseler yasamam.
Nedeni, neden yasayayim? Beni cezbeden bir tarafi yok. Ayrica keko kayanayan bir sehir. Nereden bakarsam bakayim cekici bir tarafi yok bana. Insani, sartlari, atmosferi hicbir seyi cekici degil. Arti fransizlari pek sevmem. Tek begendigim tarafi metro agi. Baska da hosuma giden bir sey olmadi.

Ben istemem. 10 senedir senenin yaklaşık 80-90 günü Paris'te geçiriyorum. Bence en büyük problem fazla turistik olması. Merkezin hemen her yeri turist kaynadığı için fiyatlar, kalabalık vs her şey uçuk durumda.

Yurtıdşında yaşama imkanım olsa, Almanya'da bir şehri tercih ederdim kesinlikle.

Besleyici ve sifali oldugunu dusunmuyorum hastalikli ve ilacli hayvanlarinin suyunun. Hasta oldugumda taze zencefil ve zerdecal tüketmeye calisiyorum, silah zoruyla ihlamur cayi icmisligim de var.

Bu sicakta mercimek corbasi falan hic olmaz. Normalde ne yersem ona devam ediyorum cogunlukla.

Hasta bedene zaten surekli gida tikistirmamak en iyisi. hafif acligin bagisiklik sistemini yenilemede onemli oldugu, vücudun bunu hasta dustugu vakitlerde akillica yaptigi kanitlandi zaten.

Tabi ki c vitamini. Limonu bütün olarak ye dilimlere ayırıp.
Sade suyla şehriye çorbası yapıp içine bol maydonoz koy(maydonoz=c vit.) ve üstüne aşırı dozda limon sık, onu da ye. Tüm meyvelerden tüket eline ne geçerse.
Ceviz, fındık ve badem ye.
Geçmiş olsun.

Tel.deyim editleyemedim, domates de olsun şehriye çorbasında.
Şehriye yerine pirinç de kullanabilirsin.

soğan ve sarımsak kavur, salça, soya sosu ekle, içine brokoli, brüksel lahanası, noodle (kalın spagetti veya tagliatelle de olur), maydonoz, bolca acı sos, salça,ve aklına gelen hoşuna gidebilecek suda eriyip gitmeyecek ne sebze varsa koy kaynat. acı, salça, soğan ve sarımsak oldu mu zaten sadece suyunu içsen bile güzel. çorba yemek arası bu karışım seni cayır cayır terletecek, mikropları bezdirecek ve ertesi sabah turp gibi uyanmanı sağlayacak.

buf-e kür +1
et suyuydu, tavuk suyuna çorbaydı; bunlar eski zamanlarda düzgün beslenemeyen insanlara belki faydalı olabilirlerdi ancak mevcut şartlarda -en organiğini bulsan bile- bir ilaçtan daha etkili değiller. vegan ya da vejetaryen değilim ama bunların alternatifini aramana gerek olmadığını düşünüyorum. uzun soluklu bağışıklık sorunları yaşamıyorsan elle tutulur faydaları olmuyor böyle şeylerin.

Nane limon cayi iciyorum. Zaten veganliktan once de tavuk sevmezdim, sevmemem bilimsel olarak da kaynaklandi. Zavalli hayvanlara verilen binlerce cesit antibiyotigi sevmiyormusum demek ki.

Onun disinda havuc suyu icerim. Ki mercimek corbasi da oldukca proteinli ve lezzetli bir yemek.

Gecmis olsun.

Çok parametre var.

Kursa gidecek mi?
Hangi ülkede öğrenecek?
Hoca Alman olacak mı?
Pratik imkanı var mı?
Ne kadar zaman ayıracak?

Ortalama 1.5 - 2 sene diyorum.

Satis isi yapmakla derdini anlatmak arasinda dev bi ucurum var ama.

Derdini anlatacak kadar: 1-1,5 yil

Satis isi yapacak kadar: ikna kabiliyeti, sohbet, toplanti, resmi metinler vs. 2 yili asar.

Almanca bölüm okumuş biri olarak söylüyorum. Minimum 2 sene. Acı ama gerçek.

amma abartmışsınız felaket tellalları. 2 senede 3 yabancı dil öğrenilir be annem bile sizden daha iyimser.

@for day to break

Niye soruyosun o zaman madem biliyorsun?
Bunu almancayi sonradan ogrenmis, 10 yildir almanca konusulan bir ulkede yasayan, almancayi da ikinci anadili seviyesinde dusunen biri olarak soyluyorum.

i.hizliresim.com

Der ve susarim. Aslinda bir de "Baska dil mi kalmadi?" demek istiyorum. "Sana mi soracagim?" deme ihtimalini dusunup demiyorum.

Kühles blondes +1

"Are you disko?" seviyesindeki bir dili tabii kısa zamanda öğrenirsiniz. Tezgahtar Almancasını birkaç ayda. Ama Kühles'in dediği ikna edecek, teknik terim gerektiren Almanca 3 yılı çok çok aşar.

4 sene ile artırıyorum.

Sadece muhabbet desen süreyi az tutardım ama satış için dil kabiliyetini geliştirmek min. 4 sene babacan.

Bence bir ayda öğrenirsin.

@for day to break, çok özlemişim seni. :(

2 senede 3 yabanci dili almanca konusulan bir ulkede profesyonel olarak SATIS isi yapacak kadar ogren istedigin isi sana ben ayarlayacagim. hic yabanci dilin olmadigindan gozunde kucultuyor olabilirsin.

soyle diyeyim, daha genc ve beyin esnekligi olan cocuklar ozel okulda 1 sene allahin her gunu 5-8 saat hazirlik sinifi egitiminde ingilizce gibi kolay bir dili 5-8 yas arasi seviyede ogreniyorlar. hafta ici her gun 5-8 saatten fazla programli testli sinavli bir caba gostermeyeceksen 1 senede falan olmaz yani senin iş. ha turist almancasini bir kac haftada cozersin ama o almancayla kimse is yaptirmaz sana.

2 yil.

Ingilizce ogrettigim ogrencilerim var.

C1 seviyesine gelebilmek icin yaklasik 8000 kelime ogrenmek gerekiyor. 8000 / (365x2) = 10 ediyor. Her gun istisnasiz 10 kelime ogrenmek gerekiyor, C1 olabilmen icin. Superzeka isen okulun isin gucun hicbir sorumlulugun yoksa otur dene, gunde 10'u bile ogrenmek zor.

Cok unlu bir sirkette ust duzey pazarlamaciliktan falan bahsedilmiyorsa, 6 ayda dile gelmeye baslarsiniz bence yogun bir calismayla.

"Dert anlatmak, dert anlamak" bayagi gorecili kavramlar, ama bence 6 ay ile b1 yapip konusmaya girersiniz.

Ne kadar konusmasi muhtesem akici olmasa da, yogun kurslarla insanlar bir yilda Almanya´da C1 dil sinavini geciyor, üniversiteye basliyor arkadaslar. Ne yaptiniz oyle 4 yil nedir?

4 yıl yine iyi zinhar olmaz diyen çıkmış. Allah'tan sözlükte çok daha ümitvari konuşan biriyle yazışıyorum. içime su serpti. sağ olun tecrübelerinizi paylaştığınız için var olun.

kuaföre gitmeye gerek yok, üstüne başına biraz özen göstermen yeterli bence. moda tanrıları smart casual akımını iş görüşmeleri için yaratmış adeta, ha canım benim.

erkek kişisi olarak. sinek kaydı traş. chino pantolon, düz renk gömlek ve blazer ceket tercih ediyorum.

daha önce iş görüşmesine giderken kuaföre giden arkadaşım hiç olmadı.
daha önceki iş görüşmesi tecrübelerimden de hiç öyle kuaför olayına girişen olmadı.

dün bir iş görüşmesini sırf kıyafetim yüzünden kaybettim. günlük etek ve örgü ceketle gitmiştim saçım başım da dağınıktı. çok da güzel bir işti, bilgisayarda kayıt tutacak gelen misafirlere hoşgeldiniz diyecektim. aslında uygundu ev hali kusura bakmayınfilan derdim ama adam beğenmedi işte

Kuaföre gitmem ama duş almış en temiz halimle giderim. Beyaz gömlek giyerim. İnce zarif bi aksesuar olur kolye, küpe. İspanyol paça giymem dar paça düz bi pantolon giyerim, desensiz. Ayakkabımı ses çıkaran topuklulardan tercih etmem. Çok az makyaj yaparım(rimel ve ruj, belki minicik allık)

pozisyona ve gorustugun kisinin yargisina gore de degisir. yazilimci arkadasim var, sac sakal birbirine karismis halde kotla gidiyor, aliyor isi. kimi arkadasim var jilet gibi takim cekip gidiyor, yine alamiyor.
kuafore gerek yok, yataktan kalkmis gibi, ev hali gibi gitme yeter. gunluk kiyafet olmaz. ben finansciyim, siyah kumas etek ve beyaz gomlek / bluzla giderim. uzerime de bir hirka veya ceket, hangisi uyarsa. sacimi duzgunce tararim, gozume kalem cekmekten baska makyaj yapmam.

kot pantolon tisort.

megalomaniac +1
fön çekilebilir muntazam kalır seni de zora sokmaz saçın.makyaj hafif yapılmalı, oje naturel renkler..giyim koyu renklerden şaşma kumaş giyilmeli mi sektöre, kuruma, pozisyona göre değişir ama hem içinde rahat olabileceğin hem de şık olabileceğin bir kombin olsun.
iş görüşmesinde formal giyinmek hep bir adım önde olmanı sağlıyor sonuçta hevesi, özeni, isteği temsil ediyor.işi aldıktan sonra smart casual bile giyinmezsin belki. kot tişört çalıştığın yere göre.

Tek parca dizin cok az ustunde biten elbise, siyah ya da lacivert. Omuzlar kapali olacak sekilde. Bu bana cok pratik geliyor. altina da 2-3 cm topuklu sade gorunumlu bir ayakkabi.

Sac bas daginik - kendine bile ozenmiyor, ise mi ozenecek.
Cok kotu olmus. Ben de hic kuafore gitmedim ama hep sacim basim duzgun olmustur.

Ev haliyle de gidilmez, yine ozensizlik. Ben olsam ben de ise almazdim. Hele misafir karsilayacak bir pozisyon icin asla almazdim. Bakimsiz bakimsiz gelecek. Sirketin/mekanin ilk intibasini yaratacak kisiden ozenli olmasini beklerim.

Ben su ana kadar cok hafif makyajla gittim, goz kalemi, rimel ve naturel tonda ruj. Ustume de kumas pantolon ve asiri formal olmayan bluz gibi seyler. En son gorusmeme de dizin hafif ustunde biten, omuzlarin kapali oldugu sade bi elbiseyle gittim. Sacim basim ozenliydi.

Dizin 2cm üstünde biten siyah veya lacivert elbise, 2-3 cm topuklu ayakkabı, elbiseye uygun ince bir kolye veya küpe. Kuaföre gitmiyorum saçlarımı nasıl rahat edeceksem öyle topluyorum, varla yok arası bir makyaj ve fresh bir koku yeterli.

En büyük tereddütüm elbisenin altına çorap giyip giymeyeceğim oluyor.

Bir erkek olarak iş görüşmesine giderken sakal traşı olmaya, ütülü gömlek ve en azından keten bir pantolon giymeye özen gösteririm. Kısacası o işe başladığımda işe nasıl gideceksem görüşmeye de öyle giderim. Kesinlikle artısı olur.

Kot tişört çalıştığım işimin iki görüşmesinin birine siyah pantolon ve rengini hatırlamadığım bluz, diğerine de siyah elbiseyle geldim. Minimum makyaj, normalden biraz daha özenli saç. Geçenlerde yine kot tişört çalışılacak bir yere görüşmeye gittim, görüşmeden sonra ofise döneceğim ve görüştüğüm işe çok da hevesli olmadığım için koyu renk tişört ve kotla, makyajsız gittim.

Fakat sizinki gibi giyimin görünüşün önemli olduğu bir iş için kuehles blondes+1

şimdiye kadar gömlek-kanvas pantolon giydim. makyaj yapmam, kuaföre gitmem. bi traş olurum tabi...

- Gidilen şirketin dress code'u önemli. Eğer mesaiye takım elbise ile gidilen bir şirkete gidiyorsanız siz de aynı şekilde giyinmelisiniz. Onun dışında mesaiye şort ile gidilyor bile olsa smart casual'dan aşağı gidilmemeli bence iş görüşmesine.
- Sakala çok önem vermiyoruz (Bizde serbest olduğu için tabi)
- Makyajı ve özellikle parfümü abartmayın sakın, kuaföre gitmeye gerek yok tabiki.
- Fazla Dekolte'den kaçının
- Çok yüksek olmayan bir topuklu ayakkabı şık olabilir, olmasa da olur.

Özenli olmakta sakınca yok bence.
En iyi takım elbisemi giyer, saçlarımı en uygun şekilde tararım.
Siyah takım elbise beyaz gömlek, tertemiz bir ayakkabı, bunlar içeri girdiğimde herkesi bana bir baktırır. ilk intiba 10 puan.

kuaför kültürüm pek yok,kendim hallediyorum. onun dışında mavi giymeye dikkat ederim. bunun mantıklı bir nedeni yok. bana temiz ve kurumsal geliyor sadece. totem gibi. ilk görüşme için hep pantolon tercih ediyorum.

şanslı donu giymek şart içe bence. hepinizin var şanslı donu di mi?

Hava sıcak da olsa ceket şart bence. Görüşmeye giderken elimde tutuyorum. Girerken giyiyorum. İçine gömlek ya da utusu yerinde bir bluz. Pantolon mantonun su casusluk siyah pantullari iyi oluyor mesela. Topuklu ayakkabı giyilemiyorsa babet( ben kitten heel tercih ediyorum. Lila rengi, krem ya da siyah ) saçlar temiz olmalı ( ben fon çektirmeyip, dalgalı bırakıyorum). Rimel ve dudak parlatıcı yetiyor. Herhangi bir aksilik karşı yedek ayakkap ve pantul alıyorum yanima. Şimdiden bol şans.

@cliquot, o her zaman oyle donup baktirmiyor. bize oyle gelenlere mesela puahah adama bak hic mi arastirmamis bizi geldigi kiyafete bak deyip guluyoruz.

Toplu taşımayla gideceksen eğer stadın oradan 37T 49T geçiyor, onlara binersen önünde indiriyorlar.

@ angelus

kaç dk sürer hocam ortalama ? bir de eminönünden nasıl giderim ?

Otobüse bindikten sonra 15 dakika falan sürüyor. Beşiktaş'tan Eminönü'ne 28T gidiyor, iskeleden kalkıyor otobüs; Santral'den gideceksen 47E geçiyor kampüsün önünden ona binebilirsin.

Denizcilik Müzesi´nin karsi tarafindan servis kalkiyor.

saatleri var mi servisin hocam ?

Üniversitenin sitesinde shuttle saatleri yazar hep guncel olarak. Genelde vapur gelis saatinin bir 5 dakika sonrasi oluyordu, tabii trafigin oldugu saatlerde dakik olmayabiliyor.

@buf hocam çok sağol, sayende acaip rahat gidip geldim eyw

Oha. Arkadaşının 1 kere içine kurt dustuyse test yaptirmadan gitmez o kurt. Üzüldüm allah kimsenin basina boyle bi suphe vermesin

en azından ilişkilerinde engel bırakmaz içindeki kurtla. sürekli korunurken çocuğu olması zaten düşük bir ihtimal bu ihtimalden daha büyük bir güvensizliği varsa normal tabii..

Belli ki adamın eşine güveni yok, bu tarz bir konuda da güvenmiyorsan eğer evli olmak çok saçma geliyor bana. Evlilikleri çok ilerlemez gibi. Şahsen eşim bana güvenmeyip de test isterse, o ilişkiyi devam ettiremem herhalde.

Üzücü bir durum. Ama eşine olan güveninden önce karakteri ile alakalı bir durum. Bu yüzden arkadaşını yadırgamıyorum. Böyle bir durumda bile güvenmiyorsa demek ki şüpheci bir arkadaş.

Belki vakit ilerledikçe kendi düşüncesini hatalı bulup vazgeçer. Ama inşallah test pozitif çıkar ve biraz kendi kendine mahcup olur. Eşi duymamalı tabi bunu ne olursa olsun. Felaket olur.

Baba adayı anksiyete hastası sanırım. Güven yoksa o ilişkiden hayır gelmez zaten. Testi yaptırdıktan sonra babası olduğunu öğrenirse, yaşayacağı pişmanlığı hayal etmek istemiyorum.

yazık, okuduğuma çok üzüldüm.
eğer tes sonucunda bana kendisi çıkarsa ne yapacak? namusuna dil uzattığı bir kadının kendisini affetmesini mi bekleyecek?
bu ayıpla her gün yüzüne nasıl bakacak eşinin?
evliliği cocuk oyuncağı görüp kurmuş olduğu aile birliğine nasıl zarar verdiğini bile göremeyecek kadar cahil bir adam olarak çocuğuna aile, etik, ahlak, namus, dürüstlük,onur erdem... gibi kavramları nasıl öğretecek? belli ki birine bile haiz degil kendisi.
en başta bana kendisi çıkarsa insanların arasında onurlu bir adam olarak başını nasıl dik tutacak?

baba kendisi çıkmazsa ayrı rezalet zaten. elaleme nasıl aldatıldığının ispatını mi yapacak??

eşiyle arasında güven ilişkisi tesis etmeden kurulmuş bir ilişki, evliliğe eğrilince sonunda ancak böyle trajikomik bir parodiye dönüşüyor.
ustelik ben gülmedim bile...

mobil edit:

babalık testi kişinin kendi kendime yaptıracağı bir test değildir.
ya karsikarşılıklı tarafların rızası olmalı, ya mahkemeden alınan kararla mahkemenin belirlediği kurum tarafından yapılmalı.

anneye acıdım. hamilelikte, eşinden ruhsal ve fiziksel en çok destek görmesi gereken zamanda eşinin aklından geçenlere bakın...

gerçekten içler acısı

Kadinin daha onceden cesitli vukuatlari yoksa, genel olarak eşine hep guven problemi yasatan biri degilse adam bariz hasta. test sonucunda cocugun babasi kendisi ciksa bile pismanlik duymayacak kadar hasta hatta. Tamam sorun yok deyip hayatina devam edecek. Sirf korunuyorduk diye babalik testi yaptirmayi normal gormek pek saglikli gelmedi bana.

kadın hamile kalmayı çok istiyosa balondaki spermi içine boşaltmış olabilir
test yaptırsın ama bu testi yaptırma gereği duyduysa o evlilik zaten bitmiş demektir bence

şüphe öldürür.

Şüpheyle yaşanmaz. Gecmis olsun..
adamin yaptigi normal mi, tabi ki degil. Guvenmedigin biriyle evlenmemelisin di mi. Bu fikre ragmen evlenebiliyorsa, teste ragmen de iliskisini surdurebilir demektir. Demek ki boyle insanlar var, fazla rasyonel. Fazla.

Üzüldüm kadına. Paranoyak resmen.

mahkeme kararı falan çok saçma, parasını verdikçe her yerde yaptırabilir. ama benim başıma öyle bir şey gelse, çocuğum olsa ve babası babalık testi yaptırsa, haberim olursa babasından ayrılırdım.

arthur schopenhauer bir kadının yılda sadece bir kez hamile kalabileceğini erkeklerin ise isterlerse 100 çocuk sahibi olabileceğini söylüyor.
ama erkek bu çocukların yüzde yüz kendisinden olduğuna dair bir kesinlik göremez. eğer aklına bir şüphe düştüyse yaptırsın, rahatlasın ya da çıkacak sonuca göre davransın.

Nefes alan hic kimse %100 guvenilir degildir.

Arkadasin sevimsiz mendeburun teki.umarim cocuk baskasindandir.hakediyor.

anlattigin evlilik fazla uzun surmez, cocuga yazik.

ben eşime çok güveniyorum diyenlerin arasında başkasının çocuğuna babalık eden bir çok insan var. biraz gerçekçi olmak lazım. annenin bile dna testi yaptırması lazım. bu ülkeden hastanede karıştırılan bir sürü bebek hikayesi var.

Kimse %100 guvenilir degil yorumuna katiliyorum.ama zaten boyle bi suphe varsa babalik testi yaptirmak sacma diye dusunuyorum,o cocuga yazik olmayacak mi testin sonucu onemli degil cunku.adamdan olsa o adam utanc duyacak,kadinin gururu kirilacak ve evliligi bitirecek,eger baska birindense cok daha kotu sonuclari olacak.en mantiklisi adamin kurtaj secenegini sunmasi.sonucta boyle bi planlari yokmus.karsi tarafta sicak bakabilir bu secenege.ama yine de ne kadar devam edilebilir bi evlilik oldugu tartisilir.

Adamın bu düşüncesi neden problemli görülmüş anlamadım. Kimler kimler birbirini aldatıyor şu hayatta, tüm evlilikler toz pembeymiş gibi... Korunuyorlarsa tabii ki içine kurt düşecek. Yani bundan 10 sene sonra çocuğun kendisinden olmadığını öğrense daha mı iyi? Bence dna testine de gerek yok, böyle bi şüphesi varsa karısını biraz yakın markaja alıp olayın aslını öğrenebilir.

Sacma. Kadin hamile kalmaya calismazken, boyle bir plani yokken esiyle korunacak ama aldatirken korunmayacak? Boyle bir salakligi yapmaz hic kimse, hele de esi kendine guvenmeyen histerik bir tip ise.

Normal rutin bi ilişkide adamın aklından böyle şeyler geçmez, geçmemelidir. Eğer bu şüphe geldiyse emin olun buna zemin hazırlayacak bişeyler yaşanmıştır(sadece işyerindeki kızları görmek değil, direkt kendi eşiyle ilgili sıkıntılar yaşamıştır)
Testi karısına söylemeden yaptırabilse keşke ama mümkün değil sanırım. Yukarıda söyledikleri gibi, çocuk kendisininse eşini bi daha onarılmayacak şekilde kırmış olacak, kendisinin değilse yuvası tamamen bozulmuş ve bir çocuk sahipsiz büyümüş olacak.

@xyz

mahkeme kararı saçma değil. uygulamadır.

vücuda ait her türlü kan, sıvı, doku ornegi (parmak izi dahil) mahremdir ve başkaları tarafından edinilemez, izni olmadıkça tahlil edilemez, her hangi bir şekilde kullanılamaz.

buna rutin kan ve idrar örnekleri de dahildir. her test öncesi sizden imza almıyor olmaları bürokrasinin buna imkan vermemesinden kaynaklanır.

poliste parmak izi verirken, hastanede damar izi okuturken, retina yaratırken bile yazılı izniniz alınır.

babalık testi için baba anne ve çocuktan örnek alınmalıdır. bu yüzden bu örnekler ya rıza sonucu verilmeli ya da taraflardan biri çekimser kalıyorsa ve olayın hukuki bir boyutu varsa mahkeme kararı ile verdirilmelidir.

yoldan geçerken kim bunun babası diye "parayı bastirip" test yaptiramazsiniz.
en başta laboratuvarlar gayri yasal yolla edinilmiş numuneleri
çalışmayı kabul etmezler. yasaktır.

Abi bir çocuk kimden olduğu yüzde yüz kesin değil diye kürtaj seçeneği nedir? Bunu bile demişler yukarda dudaklarım uçuklayarak okudum.

Burda iki ihtimal var ve bukadar az bilgi ile ve kişileri de tanımadan yorum yapmak çok anlamsız.

Bir abi senin arkadaş gerçekten pinpirik kafasına takan acayip bir tip. Misal bizim dayımın oğlu var eşi hayatta aldatmaz. Bazı kişiler için bunu demek de çok zor değil. Bir de yeni evli tiplerin ben aldatmaya daha az meyilli olduğunu düşünüyorum. Evlilik şöyle 5 yıl fln yol almalı biraz. Tabi bu hepsi için söylenemez.

İki adamın eşinde sıkıntı var. Adam bunu birşekilde öyle böyle hissetmiş. Belki sana bile bunu direk söyleyemiyor. Birşey çıkmazsa adı çıksın istemiyor. Ya da başka birşey. Ama hissetmiş.

Diğer konu da ben anne rızası fln bilmiyorum da bu işi el altında yapan özel laboratuarlar da vardır eminim ki. Ama eşinin haberi olursa ben eşi olsam hayat noyu affetmezdim. Çocuğu da nah gösterirdim.

Adamda sıkıntı var. Ama benim bildiğim babalık testi öyle kan testi gibi kolayca yapılabilecek bir test değil ve illa ki kadının haberi olacak. Ben bana böyle bir şeyi yakıştıran adamla beraber olmazdım. Evet kimse %100 güvenli değil ama kimse de bariz bir olay yoksa böyle bir suçlamayı hak etmiyor. Ağzımı doldura doldura YUHHH çekmek istiyorum.

içine kurt düştüyse yaptırsın ne varki bunda diyecektim ama benim kocam istese yok ya çok zoruma gider. düşünsene adam bana güvenmiyor, karnımdaki çocuk ondan mı şüpheye düşüyor, kendisini aldattığımı zannediyor oha, çüşş daha neler. yazıklar olsun. yaptırsın be yaptırsın da görsün.

Arkadaşlar herkes de güven timsali kesilmiş ya.
Adam korunuyorduk diyor. Elbette içine kurt düşecek. Sizin ne kadar rahat bir kafanız var ki böyle bir olayda "ben karıma güveniyorum" deyip geçecek kadar rahatsınız.

Yok ben kadın olsam boşarımcılar, yok ilişki uzun sürmez biterciler.
Kardeşim çocuk doğunca saç teliyle mi artık tükürüğüyle mi git yaptır DNA testini için rahat etsin. Kanun, mahkeme falan diyenlere fazla takılma bence. İlla ki parasını verince bu işi yapanı vardır. Sonuçta biyolojik bir test.

Karına belli etmeden testi yaptır.
Çocuk senin çıkarsa hayatına devam et. Hiç kafa falan bulanmaz merak etme.

Hiçkimse %100 güvenilir değildir bu hayatta.

Ben olsam ben de yaptırırım. Korunmuyorsan bile düzenli cinsel hayatı olan çiftler pat diye çocuk sahibi olamıyor, bir sürü şeyin denk gelmesi gerekiyor. Bu koşullara rağmen hamile kaldıysa o kadın ve çocuk seçilmiştir başka bir açıklaması yok. Erkek kadın bu hayatta kimseye bu kadar güvenilmez.

eğer böyle bir şüphesi bile doğmuşsa bu evlilik artık bitmiştir bence, demek ki karısına hiçbir şekilde güvenmiyor. 9 ay boyunca karısının yanında olamayacak, hep içini acaba diye şüpheler kemirecek ve bu karısına kim bilir nasıl yansıyacak, ne kadar üzecek. İnsanlar deli gibi korundukları halde hamile kalabiliyorlar. Karısı adına çok üzüldüm, benim eşim böyle davransa direkt boşanırdım.

biri suphelendiyse gayet hakkidir kimse kusura bakmasin. belki bu konudaki istatistikleri bilmiyorsunuz ama dunya'da medyan olarak babalarin ortalama %4'ü kendinden sandiklari bir cocugu buyutuyor. Bu ne demek? Cevrenizde tanidiginiz her 25 babadan biri baskasinin cocugunu buyutuyor ve haberi yok. Ulkesine gore bunun en dusuk orani %1 (yani her yuz babadan biri) ve %35 arasinda degisiyor (yani her 3-4 babadan biri) ama medyan olarak %4 aliniyor (25 babadan biri).

gelismemis ulkelerde bu ortalama daha fazla cunku kadinlar bunu aileleri yikilmasin diye de yapiyorlar korkudan vs. ornegin cocuk olmuyor, doktora gidiyor kendinde bir sorun olmadigini goruyor. cocuk olmazsa evliliginde eziyet cekecegini yuvasinin yikilacagini ortada kalacagini vs. dusunuyor ve baskasindan cocuk yapiyor. veya erkek tarafi cocuk istemiyor ve ozellikle prezervatif kullanmaktan vazgecmiyorsa (yani dogum kontrol hapini gizli gizli almama yontemi gecerli olmayacaksa) bebek sevdasi yuzunden buna basvurulabiliyor, boyle bir ates basa vurdugunda rasyonel davranamayacak cok kadin var. Turkiye'de bu ortalamanin %4 uzeri oldugundan eminim. Ama konservatif medyani alalim. neyse...

o yuzden bu o kadar da nadir gozuken bir durum degil. cocuk gizemli bir sekilde olmuyor. prezervatifler bariz bir sekilde patlamadikca istemeden cocuk sahibi olmak imkansiza yakin, piyango kazanma ihtimaliniz daha fazla. yani iste belki prezervatifte farketmedigimiz bir delik vardir falan olaylari hikaye astronomik seviyede dusuk ihtimal oyle bir sekilde cocuk olmasi. olamaz degil tabii ki ama ihtimaller o kadar dusuk ki suphelenmeye deger ne kadar guvenirseniz guvenin.

iki saat telefonla ulasamayinca aldattigindan suphelenip sorguya ceken kadinlarin boyle bir durumda "ne munasebet benden nasil suphelenirsin" moduna burunmeleri de ilginc oluyor. imali bir "kiminleydin" veya "o kadin kim" sorusunun bundan bir farki yok. ikisi de bir suphe. bir erkegin kafasina bu suphe dustu mu ne kadar guvenirse guvensin bu supheyi gidermek isteyecektir bu kadar basit bence.

ideal şartlar altında arkadaşın düşüncesi normal değil. evet düşük bir ihtimal ama insanlar korundukları halde çocuk sahibi olabiliyor.

ama günümüz şartlarını düşününce kıllanması, kuşkuya düşmesi normal. insanlar o kadar bok oldular ki, yaşayıp, görüp, duydukça olan bitenleri asıl anormallik paranoyak olmamakmış gibi geliyor artık bana.

neyse, şöyle bir durum da var. buradakiler, parasını verirsen illa ki yaparlar falan diye sallamışlar da o iş yaş. en basitinden anne nin izninin olması gerekecek. doğum sonrası eşinden böyle bir talep alan kadının yaşayacağı travmayı düşünebiliyor musun? kadınlar gerçekten erkekler gibi dümdüz düşünmüyorlar. eğer ki çocuk arkadaşındansa, anne sırf eşinin kendisine yaşattığı kırgınlık ve üzüntüler yüzünden bile gidip başkasıyla birlikte olabilir. aldatmayacak bir insansa da aldatabilir. hatta bir sonraki çocuğu başkasından dahi olabilir.

hasılı kelam insanoğluna akıl sır erdirmek mümkün değil.

hemen herkese oluyor böyle şeyler. sana özel değil veya spam falan değil. insanların zihniyeti bu.

edit: bu arada ben yaklaşık 3 4 senedir paylaşım yapmam facebook üzerinden.

çok politik paylaşımlar yapıyorsunuz sanırım. Beni de kimse eklemiyor.

politik paylaşımlarından dolayı, malum partili 4 5 serserinin bi arkadaşımın önünü bi kaç defa kesip, tehdit etmişliği var geçmişte.

eğer geçmişte böyle şeyler oluyorsa bu günlerde olması çok daha olası.